23 Aralık 2011 Cuma

Sporda Şiddet Yasasının Maceraları

Hepimiz az çok futbol sporunun içindeyizdir. Takım tutmaksak da kenarından köşesinden az çok bilgi sahibiyizdir. Özellikle derbi maçları sonrasında yaşanan gerilimler, şiddet olayları sürekli gündem olarak tazeliğini korur. Hatırlayacağımız gibi 14/4/2011 tarihinden önce yani “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair 6222 sayılı Kanun” çıkmadan önce gerek medyada gerek futbol camiasında gerekse kamuoyunda özellikle futbol müsabakalarında yaşanan taraftar kavgalarının şiddet boyutunun önlenmesi için bir takım cezai müeyyideler getirilmesi yönünde çok net bir istek vardı. Bu istek geç olsa da karşılanıp kanun yürürlüğe girdi. Peki sonra ne oldu da kıyametler koptu, yer yerinden oynadı? Futbol dünyasında gücü elinde bulunduran medyanın ve futbol severlerin beklentilerinden fazlasını düzenleyen kanun yanlızca taraftarda ki şiddet ve düzensizliği önlemeye yönelik değil sporda ki şiddet ve düzensizliği önlemeye yönelik düzenlenmişti. Bu algı daha henüz oluşmamışken getirilen ağır cezalar idrak edilememişken kanunun uygulaması ile karşılaşıldı. Öyle ki, kulüp yöneticileri, teknik direktörler, futbolcular gibi çok sayıda kişi hakkında tutuklama ve başka isimler hakkında statlara giriş yasağı kararı verildi. Oluşan mağduriyetler tüm kamuoyunda huzursuzluk yarattığı gibi bu durumun yasama organı tarafından derhal gündeme alınarak bu durumdan mağdur olanların mağduriyetlerinin jet hızıyla giderilmeye çalışılması yine aynı derecede rahatsızlığa sebebiyet vermiştir. 6222 sayılı Kanun ile yapılmak istenen bu hızlı değişim kaos ortamı yaratmıştır. Bir tarafta suç ve cezalar arasında ki orantısızlık bir tarafta değişiklik yapılmak istenen kanunda kişiye özel uygulama duygusu yaratmış olması temiz futbol, temiz spor amacına gölge düşürmüştür. Tüm bu kaos içerisinde değişiklikler yapılıp vetoya rağmen aynı şekliyle korunup yürürlüğe girmiştir. 6259 sayılı değişiklik yapılması hakkında kanun ile getirilen değişikler şöyle özetlenebilir;


  • M.11/1 : Spor müsabakalarında sonucu etkilemek amacıyla başkasına menfaat veya kazanç sağlayan kişiye verilecek ceza oranı “bir yıldan üç yıla kadar” azaltılmıştır.
  • M.11/4-b : Cezanın arttırılmış olarak kimlere uygulanacağını düzenleyen bu bentte “Federasyon veya spor kulüpleri ile spor alanında faaliyet gösteren tüzel kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu başkan veya üyeleri, teknik veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve sporcuların menajerleri veya temsilciliğini yapan kişiler tarafından” denilmek suretiyle kapsam genişletilmiştir.
  • M.11/9 : Yeni eklenen bu fıkra ile 11. madde kapsamına giren suçlara hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı uygulanamayacağı ve hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip ertelenemeyeceği değişiklikle hükme bağlanmıştır.
  • M.11/10 : Bu madde kapsamında kalan suçların değişik zamanlarda birden fazla kere işlenmesi durumunda verilen ceza en ağır cezayı gerektiren fiilden artırılarak tek cezaya hükmolur. Burada her suç için ayrı ceza uygulaması kaldırılmıştır.
  • M. 11/11 : Güvenlik tedbiri uygulaması olarak, madde de tanımlanan suçlardan dolayı mahkum olanlar hakkında spor kulüplerinin, federasyonların bünyesinde yönetim ve denetim görevinde bulunmaları yasaklanmıştır.
  • M. 13 : Spor alanlarına yasak madde sokulması ve müsabaka düzenin bozulmasına ilişkin düzenlemede öngörülen ceza oranları düşürülmüştür.
  • M.14 : Hakaret içeren tezahüratı düzenleyen bu maddenin ikinci fıkrasında ki spor alan ve çevresinde toplum kesimleri arasında din,dil,ırk,cinsiyet,mezhep,etnik köken farkı gözeterek hakaret edenler hakkındaki ceza oranı ise “üç aydan bir yıla” indirilmiştir.
  • M. 15 : Spor alanlarına usulsüz seyirci girişini düzenleyen bu maddenin birinci fıkrasında, spor müsabakalarına girmesi yasak olan kişinin bileti olmaksızın spor müsabakasını izlemek için spor alanlarına girme durumunda öngörülen hapis cezası kaldırılıp yerine adli para cezasına çevrilmiştir. Yine aynı maddenin ikinci fıkrasında kanun hükümlerine aykırı olarak spor müsabakası izlemeye seyirci kabul edenler hakkında ki hapis cezasıda kaldırılmış olup yerine adli para cezası getirilmiştir.
  • M. 16 : Yasak alana girme konusunu düzenleyen maddenin birinci fıkrasında, müsabaka için seyirci alımına başlanmasından itibaren tamamen tahliyesine kadar olan süreçte yetkisiz olarak müsabaka alanı, soyunma odası ve koridorlarına, sporcu çıkış tünellerine girenler hakkında verilecek olan para cezası kaldırılıp adli para cezası olarak değiştirilmiştir. Yine aynı maddenin ikinci fıkrasıda yetkisiz giriş yapan kişinin fiilinin spor müsabakasının seyir ve güveliğini etkilemesi halinde verilecek ceza oranı düşürülerek “üç aydan bir yıla kadar” şeklinde değiştirilmiştir.
  • M. 23 : Yargılama ve usul hükümleri başlıklı madde ile düzenlenen görevli mahkeme değiştirilip “sulh ve asliye” şeklinde değiştirilmiştir.
Yapılan bu değişikler ile şike operasyonunda tutuklu bulunan sanıklardan bir kısmı tahliye edildi. Şike operasyonu kapsamında yanlızca şike ve teşvik primi suçlamalarından tutuklu yargılananlar için tutuksuz yargılanma süreci başlamış oldu. Soruşturma ve kovuşturma evresinde adil yargılanma hakkına saygı gösterilmesi hukuk devletinin olmazsa olmazlarındandır. Şike operasyonunda soruşturma evresi delillerin toplanıp iddianamenin açıklanması ile tamamlanmış ve iddianamenin kabulü ile de kovuşturma evresine geçilmiştir. Bir kısım tutukluların tahliye edilip tutuksuz yargılamalarına devam ediliyor olması bu kişilerin sanki beraat ettikleri izlenimi uyandırmıştır. Algılanın aksine tahliye olan kişilerin yargılamaları devam etmekte olup suçu işleyip işlemediklerine yargılama sonunda karar verilecektir. Yargılamayı yapan 16. Ağır Ceza Mahkemesi de tahliye kararını açıklarken; atılı suçun mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklulukta geçen süre, yasanın değişmesi nedenlerine dayanmıştır.
Bu süreçte adalet sistemimizde kangren haline gelen uzun yargılama ve tutukluluk süreleri gündeme gelmiştir. Masumiyet karinesi gereği hakkında suçluluğuna dair kesin hüküm olmadıkça herkes masumdur ancak ülkemizde yargının üzerindeki ağır iş yükü sebebiyle bu karine uygulanamadığı gibi yargılama sürecinde tedbir niteliğini aşan tutukluluk sebebiyle insanların hürriyetlerinden mahrum kaldıklarına şahit olmaktayız. 6222 sayılı kanun değiştirilme sebeplerinden biri olarak uzun süre hak ve hürriyetlerinden mağdur olabilecek tutuklu kişilerin öngörülen ceza oranları düşürülmek ve/veya para cezasına çevrilmek suretiyle bu çemberden çıkartılmak istenmeleri olabileceği geliyor. Aynı kanunun uygulanmasından dolayı taraftara hapis cezası uygulansaydı kanun koyucu yasama organı aynı duyarlılıkla ve hızla bu işi çözer miydi yoksa görmezden mi gelirdi sorusu akıllarda asılı kaldı. Kamu vicdanının tam anlamıyla rahatladığı söylenemez. Özellikle verilen hapis cezalarının değiştirilen 6259 sayılı Kanunun yürülüğe girmesi ile birlikte hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı verilemeyeceği, seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği ve ertelenemeyeceği yönündeki düzenleme büyük tepki toplamıştır. Bu düzenleme ile şike operasyonu kapsamında ki sanıkların özellikle korunmak istendiği izlenimi uyandırmıştır. Şöyle ki, mahkeme şayet suçlu olduklarına karar verir hapis cezasına hükmederse değişen 6259 sayılı kanun öncesi yargılaması başlayanlar için hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve seçenek yaptırımlara çevirme, erteleme uygulanabilecek. Değişen kanunun yürürlüğe girmesinden sonra M.11 kapsamında şike veya teşvik primi suçu işlenir neticesinde hapis cezası kararı çıkarsa bu hükümlerden faydalanma imkanı ortadan kaldırılmıştır. Cumhurbaşkanı getirilen bu değişikliklere ilişkin rahatsızlığını ifade ederken yani kanunu veto gerekçesini açıklarken “genel ve gereklilikten doğan bir düzenleme olmaktan ziyade, halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle hazırlandığı eleştirilerine sebebiyet verdiği görülmektedir.” ifadelerine yer vermiştir. Adalet duygusunun zedelenmesi; toplumu güvensizliğe, ümitsizliğe kadar sürükleyebilir. Büyük düşünür Konfüçyüs’ün da söylediği gibi adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner. Eğer sistemi ve gücü elinde bulunduranlar adaleti etraflarında döndürürlerse sonuçları hepimizi birgün bir yerde üzebilir.

22.12.2011 BJK:1 - Karabükspor:0 ST Süper Lig

 Avrupada sezon yarıladıktan sonra ligde de ilk yarıyı bitireceğimiz maçta güçsüz bir takımla içerde oynadık. İBB ve Samsun gibi sorunlar yaratacak bir takım değildi Karabük ama yinede bizim işimiz belli olmazdı. Son haftalarda eksik oyuncular sebebiyle hücum bölgesinde sürekli denemeler yapan Carvalhal bu sefer Holosko ve Pektemekle başlamamış, son maçlarda olumlu sinyaller veren Eduyu ve uzun zamandır kadroda yer bulamayan aslında bulduğu maçlarda da saç baş yolduran Ekremi sahaya sürmüştü. Kadro açıklandığında 4-4-2 oynayacak diye düşündürse de hoca Eduyu solda Ekremi sağda oynatarak klasik sisteme devam etti. Edu gibi bir oyuncu o bölgede ne kadar etkili olur diye düşünürken 1-2 uzun topla girdiği pozisyonlarda gördük ki sezon başındaki ağır hantal adamdan çok farklı bir Edu var sahada. Fakat bu öyle aman aman iştah kabartacak bir performansta sayılmazdı. Çalışkanlığına rağmen stili Almeidaya yakın bir oyuncu ve Bebe sahalara dönecekse 2. planda kalmaya mahkum olacak gibi görünüyor.
Aynı endişe soldaki Ekrem içinde mevcuttu. Maç öncesinde 11de olduğunu duyan herkes "-Ah -Vah"  çekmeye başlamıştı bile. İlk pas hatasında bütün sülalesinin kulaklarını çınlatmaya hazır bir ön yargı karşısında oynayacaktı. Fakat Ekrem maça öyle bir başladı ki bütün endişelerin bir anda uçup gitmesini sağladı. Daha hemen maçın başlarında etkili ve estetik şutlarla kaleyi yokluyor bir yerde hocanın sürpriz golcüsü kimliğine bürünüyordu.
Rakibi yıldıran ve tamamen maçı kontrol altına alan Beşiktaşın gol bulmaması mucize gibi görünüyordu ve beklenen gol de devre olmadan geldi. Eskişehirde sezonun ilk golünü atan Almeida devre arasına giderken takımın son golüne de imzasını attı. Son haftalarda bir türlü şansını kıramayan Almeidanın gol bulması onu çok rahatlatmış görünüyordu. Gol sayısına takılıp kalanların göremeyeceği bir kaliteye sahip bu adamın sahada yaptıkları gerçekten takım adına çok faydalı işler. Son zamanlarda Q7nin ve Simaonun yokluğu onuda gol konusunda sıkıntıya sokmuş olsa da kalitesi tartışılmaz.
Maçın ilk yarısında o kadar üretken bir takım vardı ki sahada devre arasına giderken 2.yarıda maçın çok farklı bir skora doğru gideceğini düşünüyorduk. Fakat Beşiktaş maçın ilk yarısının bitmesiyle bir yerde sezonun ilk yarısını bitirmiş diyebiliriz. İlk yarı 2-3 dk da bir kaleyi yoklayan tempo yapan takım yerini uzatma dakikaları oynayan bir takıma bırakmıştı. Sanki hakem 2. yarı +45 tabelası kaldırmış uzatmaları oynatıyordu. Öyle aman aman tehlikeler yaşadık çok korktuk desek yalan olur ama senenin son maçında, hafta içi ve o soğuk havada tribünlere gelmiş insanlara 45 dk sıkıcı bir oyun seyrettirmek sahadaki isimlerin kalitesine yakışmadı. Sadece son 10 dk da Pektemek ve Necipin girmesiyle biraz silkelenip 1-2 pozisyona girildi ve maç 3 puana bağlandı.
Bu iki farklı devreyi düşünürsek oyuncuları sadece ilk yarı üzerinden değerlendirmek daha mantıklı olur. Kötü denilebilecek bir İsmail vardı sahada. Üstelik bu İsmail Almeidanın gol asistini yapmıştı. Son 2 maçta düşüşte olan 2 bekten Hilbert dün kendi standartlarında oynadı fakat İsmaili için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Veli yine çok çalışkan ve oyunu iki yönlü oynayan bir görüntüdeydi. Kalan oyuncularda hep alıştığımız kalitelerinden aşağıya inmediler. Zaten bu sene Beşiktaşın farklı görünmesinin en önemli sebebi de bu denge oldu. Oyuncuların fiziksel seviyesi ve form durumlar büyük dalgalanmalar göstermedi.
Gelelim Fernandese.. Hatta öyle bir gelelim ki hiç gitmeyelim gerekirse... Many, Ferdi, Doktor Manuel Sokrates, Ferro artık her ne dersek adına... Çok farklı bir ortasaha oyuncusu izliyoruz. Yıllar sonra eminim "Bizde bir Fernandes vardı..." diye başlayan cümleler kuracağız. Ben hem takımının en teknik oyuncusu olup hem de takımın en çok koşan - lafta değil hemen her maç yaklaşık 12km- bir oyuncu daha görmedim. Geçen sezon kalitesini gösterip kiralık modundan kulübün lisanslı oyuncusuna geçen Fernandes bu son dönemde özellikle yediği kesikten sonraki döneminde taraflı tarafsız herkese keyif veren çok üst düzey bir oyuncu. Bu kadar istekli ve etkili olmasının ardında belkide milli takıma geri dönüp 2012de forma giymek var. Sebep ne olursa olsun onu izlemek gerçekten olağanüstü bir  keyif.
Önümüzde zor bir Avrupa serüveni, arada 5 maçlık bir Türkiye kupası macerası, play-off için iyi bir pozisyon alma savaşı ve zorlu bir play-off var. Takım bu  kalitesini koruduğu sürece her birinde iddialı olacağımız aşikar. Haydi iyi seneler Kartalım...

19 Aralık 2011 Pazartesi

18.11.2011 Samsunspor:1- BJK:1 ST Süper Lig

 Zorlu maçlar sonrasında kolay atlatabileceğimizi düşündüğümüz maçtan beraberliği zor kurtardık desek yeridir. Karşılaşma öncesi ilk11i duyduğumuzda Carvalhalin de aynı rehavette olduğunu düşündük. Zira kadro seçiminde ilk defa bu kadar soru işareti vardı.  Ne olursa olsun asla bozulmaması gereken geri 4lüde Sidnei macerası çok rahatsız ediciydi. Maçtan sonra öğrendik ki Sivok son anda bir arıza çıkarmış ve hocada onu riske etmek istememiş. Bu Sivokun oynamamasının izahı olabilirdi ama en azından Toramanı tercih edilebilirdi. Öte yandan Stoke maçında ilk 45dk sahada isteneni yapamayan ve 2.yarıya devam edemeyen Holoskoyu tekrar aynı mevkide sahaya sürmekte pek Carvalhale yakışmadı. Zira bir başka kapanan takıma karşı tekrar aynı mevkide Holoskoyu denemek kaşıkla biftek yemek gibiydi. Kaşığa da bifteğe de yazık oluyordu.
Tüm bunların üzerine birde oynamayan Almeidanın yerine Pektemeği oynatıyor olması 'tek forvet olarak nasıl etkili olur acaba?' dedirtti. Maçın ilk yarısında çok istekli bir Samsun iyi kapanarak ve hızlı çıktığı toplarda boş alanlar yakalayarak 'gol attım atıyorum' diye bağırıyordu. Çizgide hiçbir varlık gösteremeyen Holosko, hücuma katkı yapamayan Veli ve ceza sahasındaki kalabalığın arasında bir türlü istediklerini yapamayan Pektemeki görünce gözlerimizi Fernandese diktik ve yine harikalar yaratmasını bekledik. Fakat bu kolay değildi tabii ki  ve beklenen Samsun golü yenilerek soyunma odasına gidildi.
İkinci yarıda Edu-Holosko değişikliği kaçınılmazdı ve Carvalhalde bunu yaptı. Fakat Pektemeği defansın kucağından kurtarıp o stile daha uygun Eduyu oraya koyacak sanılırken Eduyuda Holosko gibi kenarda kullanarak başlaması hocanın sezondaki en formsuz maçını oynadığını gösterdi.
Carvalhalin bu maça iyi hazırlanamadığını fark etmek çok da güç değildi. Bu hafta boyunca kariyeri ile ilgili öyle sert dönemeçler yaşadı ki onu mazur görmemek de haksızlık olur. Fakat maç esnasında zaman zaman kendisine öylesine sert sitemler ettim ki şimdi düşünüyorumda adamın çok az kredisi var sanırım. Geldiğinden beri onu çok beğenen ben bile bu kadar kolay öfkelenebildiysem ilk falsosunda ipini çekerler diye düşünüyorum. Bu yüzden Allah yardımcısı olsun. 
Hoca bunları yaparken oyuncular bireysel olarak harikalar mı yaratıyordu? tabii ki hayır... iki bek de birbirinden etkisiz bir gün yaşıyordu. Q7 ve Simaonun yokluğunda en azından Hilbert ve İsmail öne çıktıklarında biraz isabetli toplar kullanır diye beklenti içindeydik ama ikiside birbiriyle yarıştı kötü top kullanma konusunda. Sidnei her ne kadar golümüzü getiren penaltının hazırlayıcı pasını vermiş ise de Ersan döndüğü anda takımla ilişkisi kesilecek gibi görünüyor.  Egemen - Ernst - Fernandes ve Rüştü takımın genel performansının üzerinde oynayan isimlerdi.
Bu maçta Alves Burak ve Eduyu biraz daha fazla izleme imkanımızda oldu. Hücum bölgesinin alternatif isimlerinden Burak Kaplan zaman zaman şans verilebilecek bir isim olduğunu gösterdi diyebiliriz. Edu geldiği zamanlardan daha iyi bir görüntü sergiledi. Alves de ortasahada Fernandes ve Veli ile rotasyona sokulabilecek etkinlikte bir oyuncu.
Takımın gücüne güvenerek bu kayıpların önemsiz olduğunu ve uzun vadede mutlaka telafi edilebileceğini söyleyebiliriz ama rakiplerin hiç takılmaması play-off öncesinde puan farkının fazla açılmasına neden olabilir bu durumda sıkıntı yaşayabiliriz. Avrupa maçlarına verilen ara sayesinde daha düşük sıklıkta maç oynayacağımız önümüzdeki günlerde Q7 ve Simaonun takıma biran önce dönmeleri umarım İBB ve Samsun maçındaki benzer sıkıntılardan kurulmamızın reçetesi olur.

15 Aralık 2011 Perşembe

14.12.2011 BJK:3 - Stoke City:1 UEFA E.League

Kazasız belasız, alnımızın akıyla, hakederek ve zevk vererek UEFA Euro Ligde ilk defa grup birincisi olmayı başardık. Maç esnasında Kievden alınan haberler ve saha içindeki gelişmeler maçın gidişatını çokça etkiledi ve birazda bu sayede heyecanı üst düzey bir maç izledik.
Beraberlik hatta mağlubiyet durumunda bile guruptan çıkabilecek bir puan cetveliyle başladığımız maçta etkili hücumcularımızdan yoksunken kontrollü oynamak kulağa cazip geliyordu. Fakat karşımızdaki ibretlik bir ilkelliği futbol düsturu olarak kabullenmiş takımın üzerimizle gelmekle hatta en basitinden 3 pas yapmakla ilgili en ufak bir girişimi yoktu. 3günde bir maç yapmaya alışmış bizim cengaverler puan politikasını bir kenara bırakmış çatır çatır top oynamaya başlamıştı. Karşısındaki duvarın önünde bol bol paslaşıp denk getirdikleri yerden kaleyi  yokluyorlardı. Fakat punduna getirip 2 kontraya çıkan Stoke bunlardan birinde 30m den sallama bir şutu Egemenin kalçasına teğet geçirip kaleye sokmayı başarınca futbolun acı gerçeklerinden birine şahit olduk. 
Futbol böyle bir oyun işte gol atmak için üstün olmak gerekmediği gibi üstün olduğunda da gol atamamak mümkün. İnönüde bu olaylar cereyan etmekteyken Kievden gelen 2-0 haberi takımı silkinmek zorunda bıraktı ve ikinci yarıda gol bulmak adına Holosko-Pektemek  değişikliğiyle dar alanlarda daha etkili olmayı düşünen Carvalhal beklerinide ileriye sürdü ve rakibi tamamen baskı altına aldı. Bu istekli oyun beraberinde bol pozisyon ve golleri getirirken diğer tarafta 9 kişi kalan Kievde gol yemeye başlamış ve maçın son 20 dakikasında İnönüde bir karnaval havası yaşanmasını sağlamıştı.
Dün akşamki maçta aslında her şeyi bir kenara bırakıp sadece Fernandesi  konuşmak yeridir. Herzaman hissettiğimiz o potansiyeli belkide geldiğinden beri ilk defa bu kadar net gözler önüne serdi. Okadar etkili oldu ki maç esnasında ondan Stoke forumlarında "tartışmasız sahanın kralı" olarak bahsetmeye başladılar. Alıştığımız ortasaha pas trafiğinden başka öne çok etkili derin topları, şutları ve çalımları rakibi çok zor duruma sokuyordu. Yediğimiz gol Fernandesin kaptırdığı bir toptan kaynaklansa da bunu fazlasıyla telafi etmesini bildi.
Penaltı ve kırmızı kartla sonuçlanan pozisyonun yaratıcısı olduğu gibi harika bir penaltı atışıyla adını tabelaya yazdırdı. Peşinden alıştığımız muhteşem kornerlerinden birinde 2. golün hazırlayıcısı oldu. Hele hele bir volesi var ki  gollerden çok daha muhteşemdi.
Gruptan lider çıkmanın önemi çok büyüktü. Zira Şampiyonlar Liginden elenerek gelen güçlü takımlarla eşleşme riski vardı. Bu galibiyetle kendimizi üst torbaya atma şansını yakalamış olduk. Puan cetveline baktığımızda gruptaki tüm takımları yenmeyi başarmış ve maç başına gol ortalamasını 2nin üzerinde tutmuş bir Beşiktaş görüyoruz.
 
Önümüzdeki günlerde bu kupada daha nerelere kadar ilerleriz bilinmez ama grupta içerde ve dışarıda oynadığımız tüm maçlarda göz doldurduk. Çok kötü kuralar çekmezsek en azından bir çeyrek final tadı yaşama şansımız var gibi görünüyor. 2 ay gibi bir boşluk söz konusu bunu devre arası takviyeleriyle değerlendirip takım olma yolunda biraz daha yol alabilirsek bu beklentiyi karşılamış oluruz. Fakat geçen sezonda iyi maçlar sonrasında gruptan çıkmış ama bu 2 ayda baş aşağı gidip eşleştiğimiz Kievden 8 gol yiyerek elenmiştik. Bu yüzden Cuma günü güzel bir kura çekelim ve Avrupa hikayemizi uzun bir süre rafa kaldıralım Şubatta geri döneriz.

12 Aralık 2011 Pazartesi

11.12.2011 BJK:1 - İBB:1 ST Süper Lig

Deplasman turnesinden kayıpsız dönen takım evinde İBB karşısına çıkarken azda olsa klişe İBB kazaları akıllara gelmiyor değildi. Takımda Q7 ve Simao gibi hücumu zenginleştirecek isimlerin olmayışı tedirginlik yaratsa da Orduspor maçını düşünüp teselli buluyor bu seferde takım işi halleder diyorduk. Fakat İstanbul Büyükşehir Belası yine yakamıza yapıştı ve 2puanımızı kaptı kaçtı.
Belediyen denen takımın varlığını ve amacını lige çıktıklarından beri sorgularım ve bir türlü kabullenemem. Dün yine anlamsız bir zihniyet izledik sahada. Bu sene ligin ve futbolun alt-üst olmasından dengeler biraz sarsılmış ve bazı alt kademe takımlar büyüklerle arasındaki güç farkını kapatma şansı yakalamışlardı. İBB de bu takımlardan biriydi. Hocasını milli takıma yollamış olsa da yardımcı hoca ile yola devam etmesi mantalite olarak ve ekip olarak dengelerini bozmamış ve güçlerini korumalarını sağlamıştı. Yani gerek ligde bulundukları pozisyon ve gerekse kadrolarının gücü artık bir hedef koyarak ve bunu başararak kendilerini gösterecek düzeydeydi. Buna rağmen hala neden tek amacı büyük maçların flash takımı olmakmışçasına bir top oynar anlamak mümkün değil. Bir maçta 1puan almak için oynamak ile rakibin 3puan almaması için oynamak kulağa aynı şey gibi gelebilir ama bu iki amacın farkı sahadaki oyuncuların mantalitesinden çok net anlaşılabilir. 
Dün beklediğimiz üzere hücumda sorunlar yaşıyorduk aynı zamanda verdiğimiz pozisyonlarda İBB bize zor anlar da yaşatıyordu. Özellikle Doka denen adam zapt edilmesi çok zor, güçlü ve etkili bir oyuncu. İlk yarı karşılıklı denge içinde bir mücadele seyrettik. Fakat ikinci yarı boyunca gol yiyene kadar klasik "yatar kalkmaz futbolcu" halet-i ruhiyesi tüm İBBli oyuncuların bedeninde hayat buldu. Öyleki bir pozisyonda artık kenardaki Arif Erdem bile oyuncusunun bu hallerine isyan ediyordu. Golü bulmamız tüm o sancılı, hassas, yattımı kalkamayan İBB oyuncularına şifa etkisi yapmış olsa gerek tabiri caiz ise köpek gibi oynayıp tempo yükseltmeye başladılar.
Olayın Beşiktaş cephesinde tıkanmanın en büyük sebebi Fernandesin top bizde olduğu anlarda çok ağır baskı altına alınmasıydı diyebiliriz. Takımı Almeidayla buluşturabilecek diğer isimlerden Veli sakatlık sonrasında hala eski çizgisine kavuşamadığından etkili pozisyonlar yine Fernandesin duran topları ve Necip ile Pektemekin ara ara ön plana çıkan hücum aktiviteleri oldu.
Takımın bu kayıp için fazlasıyla kredisi var ve taraftar açısından hedeflere yönelik bir kaygı kesinlikle yok. Fakat eminim benim gibi birçok insanın kanına dokunuyordur böyle bir mantalite karşısında sürekli puan kaybetmek. 
Stoke maçı öncesinde  takımın Q7den mahrum kalmasının ne büyük bir handikap olduğunun ufak bir provasıydı bu maç ve yeterince ürktük. Carvalhalin İBBden daha etkili savunması olan Stoke karşısında nasıl bir hücum çözümünde bulunacağını merakla bekliyoruz.

9 Aralık 2011 Cuma

08.12.2011 Manisaspor:1- BJK:4 ST Süper Lig

Bu daha zor olacak galiba dediğimiz her maçta biraz daha seviye yükselten bir Beşiktaş izliyoruz. 8li serinin ilk 4 maçı tamamlanmış oldu. Cebimize koyduğumuz puanların içinde ne bir iç saha maçı ne bir kolay rakip var. Şampiyonlar Ligindeki rakiplerine bile sahasında boyun eğmemiş TS deplasmanı var, ölüm kalım maçı olarak sahaya çıkan ve yenilgi sonrasında hocası kovulan Maccabi maçı var, bu sezon anadolunun en flaş takımları olmayı başaran gol yemeyen Ordu ve Manisaspor var e haydi ağalar artık şu elleri ceplerden çıkarında azcık alkışlayın şu takımı.
Karşılaşma öncesinde iki tarafı ve şartları tarttığımızda beraberlik pekte üzüleceğimiz bir sonuç olmazdı. Manisaspor Karaman zamanından beri genç güçlü ve uyumlu bir kadro oluşturmuş ve aldığı sonuçlarlada bunu ispatlamıştı. 
Karşılaşmanın başlarında karşımızda mahalle kavgasına tutuşmaya hazır bıçkın bir delikanlı takımı bulduk. Manisa Beşiktaşı kendi yarısahasında karşılıyor ama gerçekten karşılıyordu. Kendi yarısahamızda uzun süren paslaşmalardan sonra kontrolsüz uzun oynamak zorunda bırakılıyorduk. Tabi bu hazırlık esnasında takım olarak rakip yarısahada boş alan kovalamaya çalıştığımızdan kaptırılan toplar Manisanın hızla üzerimize gelmesine yarıyordu. Fakat Beşiktaşın ortasahası bunların çoğuna engel olmayı başarıyordu. Atılan çok derin toplarda da artık ilişkileri akraba derecesine ulaşmış geri 4lümüz savruk forvetleri her defasında ofsaytta bırakıyordu. Dün Velininde bu bölgeye yakın olmasından dolayı öyle bir ortasaha bloğu oluşturduk ki bir ara çetecilikten yakalayıp organize suça sokarlarmı bu 4lüyü diye düşündüm. Maç bir ortasaha harbi şeklinde geçmekteydi ve biz bu harpte çok ağır silahlar kullanıyorduk.
Bu sıkışık oyunda eğer ilk golü atmayı başaramasaydık herhalde maç çok değişik sonlanabilirdi. Bunu takımda farketmiş olacak ki çok da fazla risk almadan sabırla pas yapıp garanti hücum denemelerinde bulundu. Bu kilit ya bir duran toptan ya da rakip defansın bir hatasından yararlanarak açılabilirdi. Nitekim ilk yarı bir duran toptan Q7 ve müthiş bir driblingle ceza sahasına dalan Pektemekin golüyle kilidide maçıda açtık. Bu sezon yaşadığımız Gençler ve Maccabi maçları deneyiminden sonra 2-0 da artık bizim için tedirgin edici bir skordu. Bu sebeple 2. yarı takım oyun disiplininden kopmadan mücadelesine devam etti ve işi tehlikeye sokmadan halletti.
Takımda yine kötü oynadı diyebilecek adam bulmakta güçlük çekiyoruz. Belki de bunu görememizin nedeni artık öylesine bir takım olgusu yakalandı ki sahada işini eksik ya da yanlış yapanların kusuru anında arkadaşları tarafından telafi ediliyor ve bu kusurlar bizi rahatsız etmiyor. Dün İsmailin bunun gibi bir kaç pozisyon hatası oldu, Veli mücadeleden geri kalmadı ama ofansta çok gözümüze batmadı. Herhalde Fernandesle birlikte sahada oldugunda defansif kısımdan daha fazla üstlenmek durumunda kalıyor.
Bir çığ gibi yürümeye devam ediyoruz. Yürüdükçe hızımızda gücümüzde artıyor. Medyanın bu güzelliklerden bahsetmesi, Avrupada da ülke adına güzel şeyler yapma olasılığı olan bu takıma hakkını vermesi tabiiki düşünülemez. Onlar daha fazla rating aldıklarına inandıkları "Q7 kazan kaldırdı",  "Portekizliler Çete olmuş Carlosu da kafa kola alıyolar" gibi haberler yaratmanın peşindeler. Oysa Carvalhal bugün harikalar yaratan Fernandesi gözünü kırpmadan kesmişti, Portekiz milli takımı santraforunu dün klübede yanında oturttu. Buna rağmen bu oyuncu grubu ne hocaya nede takıma karşı en ufak bir reaksiyon göstermedi. Hatta dün Q7nin sakatlandığı pozisyonda topu dışarı atmayan Isaac e çıkışan Fernandes, onun tartaklamasıyla sahaya dalan kulübedeki Almeida oldu. Böyle çeteye can kurban. Hepsi takımı sahiplenmiş ve işlerini yapıyorlar.
Ha bu günlerde Q7 için "topçu değil, adam değil" diyenler ne yapıyorlar?
Onlarda  "bak işte eleştirilerimiz işe yaradı demek ki haklıymışız" diyerek dansözlük kariyerinde yol almaya devam ediyorlar. Oysa onların dediği gibi çalım atmayan düz kanat oyuncusuna dönüşmedi Q7, takımla uyumu yakaladı sadece. Bu farkı dahi anlayamayanlar için yukardaki gülen yüzlerin yürüyüşü devam edecek.

6 Aralık 2011 Salı

05.12.2011 BJK:2 - Orduspor:1 ST Süper Lig

 Her maç değişik bir şeyi sınayarak acaba her durumda kazanmayı becerebilen bir takım mıyız değil miyiz anlamaya çalışıyoruz. Kayseri maçında şapkayı masaya koyup bugünkü takımın temellerini attıktan sonra, uzunca bir süre istikrarlı 11 yapısıyla hem güzel futbol oynamış hemde takım olabilme yolunda çok fazla ilerlemişti Beşiktaş. TS maçında çok sayıda eksikle oynamak durumunda kalınca kulübedeki isimlerinde bu takıma dahil olup olmadığını görme fırsatı bulduk. TS ve Maccabi maçlarının yıldızı olan Q7 takımın tek hücum yeteneği olarak tanımlanmaya başlamışken Ordu maçıda onsuz bir Beşiktaşın ayakta kalıp kalamayacağının sınavı haline geldi.
Carvalhal kazanan kadroyu bozmaz mantığından yola çıkanlar sahada Ekremi beklerken hoca Q7 yokluğunda ofansif yetersizlik yaşayabileceğini düşünerek Holoskoyu sahaya sürmüştü. Beklenmedik hızda sahalara dönen Necipi de Toraman yerine kullanarak ofans hanesine bir küçük takviye daha yapmıştı. 
Maçın ilk dakikalarında direk göze çarpan ortasahadaki bariz üstünlük ve güçlü pas trafiğiydi. Ofansif yapıya destek vermek adına hoca Ernsti hızlı ve dik, haliyle biraz riskli oynamaya yönlendirmiş olsa gerek bu dakikalarda Ernst top kaybı pahasına hep dikine paslar atarak tehlike yaratmaya çalıştı. Aslında bu kadar kolay top kazanabildiğimiz bir ortasaha yapısında risk alarak bu tip oyun oynamak hiçte mantıksız değildi. Buna rağmen izleyenlerin bir kısmı " eh be Ernst amma pas hatası yaptın" diye düşünmüş olsa gerek hemen mesaj servisine sarılıp çıksın diye mesajlar göndermişler bile. 
Karşımızda ligin en az gol yiyen takımı, Simao ve Q7 gibi en önemli hücumcularımızdan yoksunuz, takım İsrail-İstanbul-Antalya arasında dolaşır halde ve sahada tıkır tıkır işleyen bir takım görüntüsünü hala koruyabiliyoruz... Bu dünkü maçın gizli sorusuna doğru cevap olan şeydi işte.  2. yarı başlarında Ordu tempo yükselterek maça ortak olmaya çalıştığında aynı zamanda arkada büyük boşluklar bıraktı ve tehlikeli pozisyonlar yakalamamıza vesile oldu fakat bunları değerlendiremedik. Çok tehlikeli pozisyonlar vermesek te beklenmedik bir uzak şutla golü yedik fakat buna Fernandesin bir duran topundan üretilen pozisyonla bulduğumuz golle karşılık verdik. Fernandesin takımdan uzaklaştığı 1buçuk aylık dönemde uzak kaldığımız bu tip pozisyonları, geri dönüşüyle birlikte tekrar bulmaya başladık.
Sahada kötü oynadı denilebilecek adam bulmak neredeyse imkansızdı. Almeida dan 2 tane sol ayak füzesi izledik ki gol atamasa bile neden hocanın ondan vazgeçmediğini anlatır gibiydi. Sonradan girenler, asiller, yedekler herkes büyük bir bütünün parçası olmayı bir şekilde başarıyordu. 
Derin kadro ile kalabalık kadro arasında ki fark böyle durumlarda daha rahat ortaya çıkar. Sakatlar cezalılar çakıştığında, birden fazla alternatif bulmak zorunda kaldığında anlaşılır kulübedekilerin vaziyeti. Bu seneki lig yapısından ve hala Avrpada devam etmekten dolayı hiç şahit olmadığımız bir maç trafiği yaşamaktayız. Hele hele şu günlerde rekor sayılacak bir maç grubunun içerisindeyiz. 26 günde 8 maç serisinin ilk 3ünü galibiyetle tamamladık. Bu gerçekten altı çizilecek bir detay. Ve bir başka küçük görünümlü büyük unsurunda artık daha yüksek sesle takdir edilmesi gerek. Carvalhal belki yardımcı hoca etiketinden, belki kariyerinde çok büyük etiketler taşımadığından belkide alışa geldiğimiz egosu tavanlarda olan yabancılara benzemediğinden pek ciddiye alınmadı. Hatta Tayfur hocanın gözaltı sürecinin uzaması durumunda bile kimse Carvalhale gerçek anlamda hoca payesi vermedi. Ekranlarda kendi ağzından " Ben bu takımın hocası değilim Tayfur hoca gelince yerimi bilirim" diye açıklamalarını duyduk, belki duymak isteyenler vardı, belki dedirtenler fakat ortada bir emek, bir çaba, bir hak edilmiş başarı var ki bu Tayfur hocanın özgürlük hakkından daha az değerli görülmemeli. Eski yeni sevgili gibi düşünmek manasız Carvalhale omuz vermek Tayfur hocaya sırt çevirmek değil. Artık bu adamın Beşiktaşın Teknik Direktörü olduğunu birileri farketsin. Tevazudan, samimiyetten dolayı kendisine sorulan yavşakça "Sana ne diyelim Carlos mu Carvalhalm mi" sorusuna Carlos demeniz yeterli dedi diye aylardır yayıncı kuruluşta ona ismiyle hitabedenler futbolcu geçmişinden dolayı adıyla anmaya alıştığımız Aykuta Aykut diyenleri yerden yere vuruyorlar. Bu ülkeye gelmiş her tür götü kalkık yabancıyı soyadıyla anma saygısını gösterenler Carvalhal demek bu kadar zor mu? Bakınız şöyle telaffuz ediliyor "Kar-val-hal".. Sergenin söylediği gibi "karvalyo" desenizde razıyız en azından biraz saygı gösterin!

2 Aralık 2011 Cuma

01.12.2011 M.Telaviv2 - BJK3 UEFA E.League

Çok maç, sakatlık, kıl tüy vs. mızıldanmaları artık bahane olarak bile ileri sürülmez olmuşken bu maç için kimsenin böyle şikayetler etmeye hakkı yoktu. Hele hele daha 3 gün önce son anda ilk 11den 3 adamı sakatlığa kurban etmesine rağmen alternatif oyuncularla çıkıp TS deplasmanında galip gelebiliyorsan gurpta iddası zayıflamış Maccabi önünde böyle bir sıkıntıdan dem vurmak biraz havada kalırdı doğrusu. Üstelik bu maç 1-22 Aralık periyodunda oynayacağımız 7 maçın ilki iken ağlamak için çok erkendi. Maça TS karşısındaki galip kadroyla çıkma tercihi dinamik bir yapıya sahip Maccabi karşısında dirençli olmak adına doğruydu. İlk yarım saatlik bölümde tutarak oynamaya çalışırken verdiğimiz pozisyonlar direk akıllara "rakibi küçümsüyoruz" kaygısını yerleştirdi. Fakat soyunma odasına giderken olağanüstü güzellikte bir Q7 golü bulunca ve hemen 2. yarının başında farkı 2ye çıkarınca artık  zorlamadan yıpranmadan tamamlanacak bir maç izleriz sanmıştık. 
Rakip çok zayıftı ve hakemde uluslar arası düzeyde bir maçta garip bir sonuç olmasın diye düşünmüş olsa gerek net bir kırmızı kartı ve penaltıyı es geçmiş aklı sıra maça ayar vermişti. Fakat Beşiktaş bu öyle ayar tutar mı hiç!! Ne yapıp edip maçı 2-2 ye getirmeyi başardık ve grubun diğer maçınca Dinamo Kievin 1-0 önde olduğu haberiyle beraber resmen tutuştuk. 2-0dan sonra "biraz kendimi rölantiye alayım" görüntüsüne bürünen Q7 için oynama vakti gelmişti tekrar. Üst üste çizgiye inip kestiği milimetrik ortalarla Almeidayı topla buluşturdu ama Almeidanın şanssızlığı ya da beceriksizliği o kadar zirvedeydi ki dün gece resmen bu konuda kendi kendisiyle yarış etti. Neyse ki uzatma dakikalarında Q7 "bunun atacağı yok bari ben dalayım şu ceza sahasına bitireyim bu işi"  dedi ve çok çok önemli 3 puanı almamızı sağladı. Golleri, isabetli ortaları o kadar  parlaktı ki maçın parlayan adamı olmuştu Q7. Fakat dünkü Hilbert bu parlak ışığın yanında dahi asla sönük kalmayacak çok güzel bir performans sergiledi. Son 2 maçtır Aurelio yerinde oynayan Toramanda devşirme ortasaha olduğundan olsa gerek o kadar basit oynadı ki bu takımın top tutmasını topu kullanmasını kolaylaştırdı ve yavaş yavaş bu mevkiden 11i yakalayacağını en azından bu bölgeye ortak olacağını gösterdi. 
Spekülatif haberleri yegane rating yöntemi sanan medya dünkü maçtan sonra uzun zamandır Q7 ye yüklenmek için yaptığı tüm hazırlıkları çöpe atıp artık Almeidaya yüklenmeye karar vermiş olmalı. Bakalım takım ve taraftar Q7 gibi onuda toparlanana kadar korumayı başara bilecek mi? Umarım başarır çünkü Almeida gerçekten farklı ve güçlü bir santrafor.
Grupta son maçlara girilirken büyük ölçüde yükselmeyi garantiledik fakat içerde Stoke maçını da alırsak gruptan lider olarak çıkacağız. Bu çok önemli çünkü bu durumda şampiyonlar liginden gelecek takımlarla eşleşmekten kurtulmuş ve turnuvada devam etme olasılığımızı korumuş olacağız. 
Son 2 sezondur Avrupadaki takım sayımızın çok az olduğu düşünülürse bu sene TS ve Beşiktaşın alacağı her bir puan çok değerli. Zira UEFA puantaj sıralamasında ilk 100deki takımlarımızın son 5 senedeki katkıları şu şekilde:

UEFA Team Ranking 2012




                                    07/08         08/09         09/10          10/11        11/12       ranking
49 Fenerbahçe   Tur    18.9500       6.4000     12.5200     2.4200     1.0750      41.365
53 Galatasaray   Tur      7.9500    15.4000      11.5200     2.4200     1.0750      38.365
54 Beşiktaş        Tur      8.9500      3.4000        8.5200     9.9200     7.0750      37.865
97 Trabzonspor  Tur     1.9500      1.4000         3.0200    2.4200    10.0750     18.865


Yıllardır "ülke puanı" diye hep altı çizilen, hatta Haluk Ulusoy zamanında tüm federasyonun bu uğurda seferber olduğu çok değerli olan kavram nedense pek umursanmıyor bu günlerde. Fakat yerden yere vurulan her fırsatta ekonomisi, yabancıları, yönetimi, hocası sorgulanan Beşiktaş ülke puanına katkı yapmaya devam ediyor. Aynı şekilde geçen sezon "ilk defa katıldın sıçsan da sorun değil" diye CL de saçmalayan Bursanın sırtı sıvazlanırken bu sezon yine ilk defa bu organizasyona katılmış ve harika işler yapmayı başaran TS gruptan çıkmak için hayati önem taşıyan bir maç yapacağı gün GS-FB derbisi oynatılıyor. Nerden aklımda kalmış hatırlamadım ama bir söz vardı "Bu ülkeye hizmet asla cezasız kalmaz" .
Her şeye rağmen takımlarımız Avrupa da devamlılık adına her sene UEFA ya da CL gruplarından çıkmalılar. Son dönemlerde yurt içinde dalgalanmalar yaşasa da Beşiktaş Avrupa da bu devamlılığı yakalamış durumda. Bakalım daha da iyi olabilecek mi...