30 Eylül 2011 Cuma

29.09.2011 Stoke City2 - BJK1 UEFA E.League

Avrupanın sınırlarını belirleyen ülkelerin takımlarından oluşan bu grupta belkide bu sebepten çok değişik futbol tarzı olan takımlar birbiriyle eşleşti. Bu yüzden her deplasman kendine has zorluklar içeriyor. Stoke maçından önce duymuş ve liglerindeki maçlarda az biraz görmüştük eski İngiliz usulü top oynadıklarını. Fakat başımıza gelmeden durumun vahametini anlayamamıştık. Bir futbol takımı oyun planını ceza sahası hizasından taç kazanmak üzerine kurar mı arkadaş.... Biz ki defans oyuncularına kızarız riske girme taca vur diye, dün "taca atma istersen kendi kalene at" diyesimiz geldi adamların taç ile ceza sahamızı bunaltmalarından.
Maça bu "değişik" takımın hallerine ayak uydurmakta güçlük çekerek başladık. Resmen sahada ve ekranların karşısında şaşkınlık yaşıyorduk. Adamlara göbeği komple boşaltsan yine taç çizgisine gidip ordan taç kazanmaya çalışacaklardı nerdeyse. Bir an önce topu yere indirip pas trafiğiyle bu yamyamca taktiği dizginlememiz gerekiyordu. Zira adamlar kenarlardan kullandıkları taç-korner-serbest vuruş gibi pozisyonlarda ceza sahamızda terör estiriyor kimi kaleciyi yıkıyor, kimi defansı dövüyor ve Fransız hakemde "this is britania işinize gelirse" gibilerinden hiç oralı olmuyordu. Q7 ve Fernandes in oyunun mayasını tutturma çabaları 15 dk sonunda attığımız golle sağlandı. Kötü oynarken golü atmıştık hatta hemen peşinden gol yemiştik ama bu aksiyon maçın kontrolünü elimize almamızı sağladı. Devre bitene kadar sahadaki "develeri" çok güzel gütmüş onlara "evet siz 1800 lerde kuruldunuz ama bu iş artık böyle yapılıyo" şeklinde futbol nasıl oynanır göstermeye başlamıştık. Devre bitmeden bir gol yakalayabilsek bunun tuzu biberi olacaktı ama sezon başından beri en güzel futbolunu oynayan takım "eninde sonunda atıcam" sinyali verdiğinden keyfimiz yerindeydi.
İkinci yarı başladığında rakip tekrar motive olmuş ve yine üstümüze gelmeye başlamıştı. Kağıt üzerinde bu skordan rahatsız olması gereken Stoke olacağından bizim hoca da skoru bu şekilde tutsak yeter mantalitesiyle oyun planında ya da oyuncularda bir değişikliğe gitmiyordu. Fakat defansımız artık yıpranmaya başlamıştı ve adamlar 60lı dakikalarda 3 değişikliğini kısa ve top yapan türden adamları oyuna alarak kullanmış ortasahada pozisyon üretip baskıyı arttırmışlardı. Bu değişikliklere yine skorun verdiği psikolojiyle reaksiyon vermekte geciktik. Saçma sapan bir pozisyondan penaltıdan golü yediğimizde maçın bitmesine 15 dk vardı ve bu dakikadan sonra Edunun yerine alınsın diye sayıkladığımız Holosko oyuna girdi fakat Aurellonun yerine. Bu dakikalarda da etkili olmayı başarsak ta gol üretemedik. Skor belki şaşılacak bir skor değil fakat rakibin "futbol kalitesizliği" göz önüne alındığında tam tersi olması gereken bir skordu.
Maçta gözlerimiz en çok Almeidayı aradı. Aslında iyi bir Guti'yide arardı gözlerimiz ama saolsun maç esnasında kendisini özlediğimizi farketmiş olacak yeni sevgilisiyle resmini İspanyadan bir twit atarak özlemimizi dindirdi. Q7 maçlara gereken ciddiyetle çıktığında ne kadar faydalı olacağını dün herkese gösterdi. Kaptanlıktan mıdır, avrupa arenası olmasından mıdır artık bilemem ama dün saçma sapan fauller yapmayan, tehlikeli ataklarda defansına katkıda bulunan, takımı yönlendiren bir Q7 izledik. Fernandes ise ligin ve avrupa liginin sanırım en faydalı ortasaha oyuncusu. Adam bankalardaki kiralık kasa gibi ne durumda verirsen ver topu asla kaybetmiyor ve sana geri veriyor. Egemen alındığında bu kadar faydalı olacağını sanırım alanlarda tahmin etmemiştir. Dün yine kendinden büyük işler yaptı. Takımın kalanında Edu etkisiz göründü. Belki bu maçta tercih edilmemeliydi, belki sonradan alınmalıydı ama onu hiç kullanamadık ve neredeyse bu yüzden 10 kişi oynadık.
Gecenin tesellisi Kievinde Maccabi deplasmanında 1-1 berabere kalması oldu. Zor deplasmanlardan kurulu bu grupta anlaşılan o ki zirveyi içsahada puan kaptırmayan takımlar alacak.  Bir başka tesellimiz ise takımın sonunda nasıl oynayabileceğini bize göstermiş olması. Artık umut kapılarını açıp salıyoruz tüm umutlarımızı sokaklara. Bu takım iş yapacak arkadaş...

25 Eylül 2011 Pazar

25.09.2011 BJK1 - Antalyaspor0 ST Süper Lig

3 gün önce mucizevi bir galibiyetle kazanma serisi oluşturan Beşiktaş için herşeyden önce bu alışkanlığın sürdürülebilmesi adına önemli bir iç saha maçıydı. Herkes yoğun maç trafiğinden şikayet eden oyuncu ve hocları " bi sizmi oynuyosunuz geçin bu işleri" şeklinde eleştiriyor ama bu hafta tüm takımlar yara sarıp dinlenecek ve kafalarını boşaltacakken Beşiktaş ve Trabzonspor önemli Avrupa maçlarına çıkacaklar. Bu yoğun trafik içerisinde hem oyuncuları rotasyona sokmak hem her kulvarda iddasını sürdürmek için kazanma alışkanlığı çok önemliydi.
Maça geçen haftanın etkili ismi Holoskoyla başlayan hoca, sağbek tombalasında bu hafta büyük ikramiyeyi Toramana verdi. Ortasahada Fernandes ve Aurelloyu dinlendirmek adına Ernst ve Veliye şans tanıdı. İlk yarı hücumda etkili olduğumuz çoğu pozisyonda gördük ki hoca Simaoyu ortasahada Veliyi daha çok solda kullanmaya çalışıyordu. Henüz geçen seneki çizgisine çıkamamış Necip ve Ernst'e rağmen ortasahada oyuna hakim olmayı başarmıştık. Pektemek tüm iyi niyetiyle alışık olmadığı kalabalık defansın kucağından kaçıp gerilere kadar geliyordu. Eğer bu dakikalarda yakalanan 3-4 pozisyondan birisi gole çevirilebilseydi, risk almadan, sıkıntı yaşamadan güle oynaya 3 puanı almak işten bile değildi. Fakat Beşiktaş yine bunun yerine son dakikasına kadar izleyenlerin "aman bi kazaya kurban gitmeyelim" duaları eşliğinde maçı tamamladı.
Sahada tartışmasız iyi diyebileceğimiz iki oyuncu Egemen ve Holosko oldu. Özellikle Holosko haketmediği "günah keçisi" etiketine rağmen çok güzel işler yaptı. Takımın sağ bek hariç defans hattı belkide en sıkıntısız bölgemiz haline geldi. Ağır olmasına rağmen oyun bilgisi ve tekniğiyle Sidnei hala kendisine verilen şansı berbat etmedi. Böyle oynamaya devam ederse herhalde o bölgede Egemenle birlikte ilk tercih edilen stoper olacak.
Carvalhal iyi kötü herkese eşit mesafede ve adil bir tavırla vekil hocalık görevini beklenenin çok üzerinde sürdürmeye devam ediyor. Bu farkedildiği için basının ürettiği "hoca Gutiyi harcadı" dedikodularına itibar etmiyor bunun tamamen Gutinin kabahati olduğunu düşünüyorum. Keşke geçen sezonun ilk yarısındaki Guti'yi tekrar izleme şansımız olsa...Ama bu sanırım olmayacak.
 Hocanın oyunun 2. yarısındaki müdahaleleri yine yerinde oldu. Her ne kadar beklenen kaliteden çok uzak olsa da Eduyu alması dahil gerekli hamlelerdi. Fakat gördük ki ne Edu nede Pektemek Almeida kadar etkili olamayacaklar.
En nihayetinde saçma sapan koşullarla başlamış olan bu ligde haneye yazılmış her 3 puan kardır. Hele hele hocamız kolaya kaçıp  elindeki en iyi 11 adamı sahaya sürmek yerine 3 gün sonra takımın çıkacağı Avrupa maçını da hesaba katarak nispeten güçsüz bir takımla sahaya çıkmışsa bu 3 puan daha da değerli bir hal alır. Tek sorun bu 3 puanı alırken 90dk stres yaşıyor olmak. Bir de bundan kurtulursak süper olacak...

23 Eylül 2011 Cuma

22.09.2011 Bursaspor1 - BJK2 ST Süper Lig

Sezon başlarında ve sezon sonlarında nedense şöyle bir görüş hakimdir "önemli olan 3 puandır güzel futbol nasılsa gelir/ bu saatten sonra önemli olan 3 puandır yemişim futbolu" Eee başında oynama, sonunda oynama, ortası noel tatili ne zaman oynanacak bu futbol... Lig başlayalı henüz 3 hafta olmuşken puan kaybetmemiş takım kalmadı. Hadi iyi yanından bakıp bunun adına "kıran kırana bir lig" diyelim. Ama büyük takımlarımız artık biraz güzel oynamaya başlasa fena olmayacak.
Bursa maçına baktığımızda kazanılmış çok değerli 3 puan yanında bir türlü istenilen düzeye gelmeyen futbol kalitesi ve mücadele seviyesine şahit olduk. Özellikle Almeidanın olmadığı bu 2 maçta daha çok izleme şansına kavuştuğumuz Edunun verimsiz ve anlamsız futbol anlayışı nedeniyle hücumda bir türlü geçen seneki çeşitlilik ve pozisyon zenginliğine kavuşamadık. Boş alanlara atılacak toplara hareketlenmesi ve ya sırtı dönük aldığı toplarla dönüp vurabilmesi "hantallığı" sebebiyle çok zor olan bu golcü kesinlikle Almeidanın alternatifi olamaz. Olsa olsa ... yazdım ama ne olsa bi türlü adını koyamadım. Garip ama olsa olsa bi bok olmaz demek durumundayım kendisi için.
Bu takımı gol pozisyonuna sokan aksiyonlar çok net şekilde belirlenmiş durumda. Q7 ve Simaonun kanat zenginlikleri ve bu sene çok net gördüğümüz Fernandes ten duran toplar. Simao bu sezon hala hayal kırıklığı yaşatmaya devam ettiğinden. Geriye çok az silah kalıyor. Q7 nin ikili sıkıştırmalarla etkisiz hale getirilmesi Beşiktaşın bütün üretkenliğine son veriyor. Bursa maçına çıkarken 3 stoperin adını 11de görünce hocanında bu gerçeği fark ettiği ve İsmail-Simao-Edu-Q7 ile değişik bir çözüm üreteceğini düşünmeye başladık. Fakat henüz ne amaçladığını anlamadan Rüştünün yaşına yakışan ama adına yakışmayan hatası ile golü yedik. Bu dakikadan sonraki durum sınavda çok iyi çalıştığı yerlerden hiç soru gelmeyen öğrencinin haline döndü. Şimdi daha az bildiği sorulara girişip en azından gidiş yolundan bir kaç puan kapma derdine düşme zamanıydı. Ufak ufak bu yeni senaryoya adapte olmaya çalışırken birden şartları değiştiren bir gelişme daha yaşandı ve Bursa 10 kişi kaldı. Yani bir yerde hoca "defter kitap açık" dedi. Bu noktada hoca "kontra bir kırmızı" yeme ihtimali en yüksek ve bölgesinde alternatifi hazır olan Egemeni dışarıya alarak yerinde bir hamle yaptı. Zaten hocanın oyuncu seçimleri, maç içindeki hamleleri gün geçtikçe daha çok saygı kazanmasına neden oluyordu. Takımı , ülkeyi, şartları tanıdıkça daha doğru reaksiyonlar gösteriyor olması belkide 3 puan yanında gecenin en sevindirici görüntüsüydü.
Bu şartlarda 11-10 devam eden maçta yinede istediğimiz pozisyonları üretemiyorduk. 2.yarının ortalarında Velininde ortasahaya katkı yapabileceğini düşünen hoca oyundan Fernandesi alınca herkesi şaşırttı. Maçtan sonraki açıklamasına kadar bunu zorunlu yaptığını düşündüm ama hoca bunu tercih etmişti. Oysa artık risk alınabilir stoperlerden biri ya da Aurello çıkarılabilirdi. Hoca bunun yerine Fernandesi oyundan almayı tercih etmişti. Bu değişikliğin hemen sonrasında Simaounun üst üste güçsüzlüğünden dolayı top ezmesi " en azından veliyi onun yerine alsaydın dedirtti". Buna hocada kayıtsız kalmadı ve hemen taraftarın "günah keçisi" Holoskoyu sahaya sürdü. Hani şu rakiplerin içinden geçmeye çalıştığı için taraftarların "casper" dediği...
Bursa kanatları o kadar güzel savunuyor ve Edu o kadar güzel defansın arasında kaybolup gidiyordu ki artık gol umudunu şansa yüklemiş bir haldeydik. Bu dakikalarda Q7 rabona yapamayınca rakibe dolama yaparak takımı 10 kişi bıraktı. Artık hesabı istemenin zamanı gelmişti.
Fakat bu durum değişikliği nedense Bursaya inanılmaz bir rehavet yükledi. Hiç ablukaya alamadığımız Bursa ceza sahasına sürekli bindirmeler yapmaya başlamıştık Sidnei cezasahası önlerinde fink atmaya başlamıştı ve İsmailin 2 güzel topunda Sivok ve Holoskonun şanslı vuruşlarıyla kimse ne olduğunu fark edemeden 3 puanı kapıp şehri terketmiştik.
Evet sonuç doğruydu, gidiş yanlıştı belki ama sınav test usulü olduğundan şimdilik yırtmıştık. Hocanın manevra kabiliyetini, takımda yerden yere vurulan isimlerin işlevselliğini, alternatif hücum kabiliyeti kazanmamızın gerekliğini, Edunun Almeida dönene kadar oynamak zorunda olmadığını, Sidneinin 7-8 kilo verirse faydalı bir stoper olabileceğini gördük, not aldık önümüzdeki sınavlara bakıcaz.

20 Eylül 2011 Salı

19.09.2011 BJK3 - Ankaragücü1 ST Süper Lig

Maccabiden sonra Ankaragücü galibiyetide   beklenen sonuçlardı asıl önemli olan bu maçlarda taşların biraz yerine oturması ve bazı mevkilerdeki ideal isimlerin tespit edilmesiydi. Zaten çözümlenemez bir sağbek sorunsalı geçen sezondan beri süre gelmekteyken Maccabi maçında Almeidanın sakatlanmasıyla acilen bu pozisyona da bir çözüm bulmak gerekiyordu. Eskisehir maçında bir parça , Maccabi maçında neredeyse bir devre izlediğimiz Edu bu noktada hocanın tercihi oldu. Açıkçası Pektemek dururken Edu tercihine ön yargım vardı ama yinede bakalım bu Edu ne tarz bir golcüymüş dedim. Görünen o ki tempolu oynanan bir maçta hücumda hareketlilik varsa Edu pozisyonlara  çok uzak kalacak. Daha çok ceza sahasında statik bir oyuncu. Fakat bu sadece fiziksel eksiklik değil, aynı zamanda top kontrolüde hedef golcü için çok kötü seviyede. Almeida fiziksel olarak Edudan daha iri ve hantal görünse de çok daha hareketli. Pektemek ise oyuna dahil olduktan sonraki kısa sürede hücumda daha etkili olabileceği sinyalini verdi.
Maçın genel seyrine baktığımızda  inanılmaz bir Fernandes etkisini görmezden gelemeyiz. Yıllardır bir türlü kullanamadığımız duran toplardan nihayet etkili olmaya başladık sayesinde. Yine bir korneri arka direkteki Eduya gönderdiğinde Edunun topu ıskalamasıyla başlayan kontra atakta Cenkin hatası sonucu yediğimiz golden sonraki 10 dakikalık süreç maç boyunca Ankaragücünün etkili olabildiği tek dönemdi. Bu dakikalarda merakla beklediğim belkide maçın anlamı olan şey ise geçen sene çok yaşadığımız "işler kötü giderken ayağa kalkma ve skora itiraz etme reaksiyonu eksikliği" durumuydu. Belkide bu maçtaki en büyük kazanımımız tamda bu oldu. Özellikle Fernandes ve Q7 nin skor için oyunu zorlamaları ve takımı ileriye itme çabaları büyük takım kimliğine yakışır bir tavırdı.  Üstelik hakem bu dakikalara kadar Ankaragücünün  sertliğine biraz fazla göz yummuş sarıkart eşiğini biraz yüksek tutmuştu. Bu şartlarda tempo yapmak ve rakibi baskı altına almak sürekli faullerle kesilmekten dolayı gerçekten zor görünüyordu.  Fakat neyseki takımın baskısı sonuc verdi ve direnç kırıldı. Q7 kaptanlığın etkisinden midir bilinmez daha fazla takım oyunu içinde göründü ve yine geçen maçta olduğu gibi güzel oyununu trivela asistiyle süsledi.
Bir önemli değişiklikte Sivok/Sidnei rotasyonuydu. Sidneininde bir fotoğrafını çekmek gerekirse gerçekten söylendiği gibi topu güzel kullanan ama maalesef resimlerinde görüp korktuğumuz gibi aşırı kilolu ve yavaş bir oyuncu. Attığı 2 golü değerlendirme dışında tutmak lazım zira ondan ilk olarak beklenen gol atma görevi değil. Çok fazla üzerimize gelen bir rakiple oynamadığımızdan çok fazla sırıtmadı ama süratli hücumcular karşısında ne yapar açıkçası pek emin değilim. Nedense "yeni Zago" gibi bir yakıştırma yapıldı ama bence stil olarak Ronaldoya daha yakın görünüyor.
Takımın kalanına baktığımızda yeterli olmasa da biraz daha canlanan bir Simao, 2 maçtır pozisyonuna daha hakim bir İsmail, eldekilerin en iyisi bir sağbek olarak Ekrem, sezon başından beri vasatın üzerinde oynayan Egemen, son 2 maçta yerini bulmuş ve kolay kolay o bölgede kendisinden vazgeçilmeyecek bir Aurello ve henüz gecen seneki temposunu yakalayamamış bir Necip izledik.
Şimdi bu 2 maçın moraliyle ve kazanımlarıyla Bursa karşısına çıkılacak ve asıl bu maçta olmuş muyuz olmamış mıyız görme şansımız olacak. Haydi rastgele umarım olmuşuzdur...

16 Eylül 2011 Cuma

15.09.2011 BJK5 - Maccabi Tel-Aviv1 UEFA E.League

Yazın ortasında yaşanan şike soruşturmasının futbola olan olumsuz etkisi tüm takımlarda olduğu gibi Beşiktaş'ta da fazlasıyla görülüyordu. Özellikle son 3 resmi maçta lige ve Avrupa kupalarına hiç hazır olmadığı sinyalini veriyordu takım. Fiziksel ve mental olarak bu sıkıntıların aşılması gerekiyordu. Resmi maç sayısı arttıkça liglerin geç başlamasından kaynaklı fiziksel sıkıntılar bir şekilde aşılacak olsa da  mental olarak aşılması için seri galibiyetler ya da bu akşamki gibi gollü galibiyetlere ihtiyaç vardı. Oynanan futbolun kalitesi, oyuncuların performansından ziyade takımın mental kazanımları adına güzel bir geceydi.
Eskişehir maçından bugünkü maça gelirken kadroda gördüğümüz değişiklikler Ekrem ve Aurello tercihleri oldu. Ekrem o bölgede her zaman bildiğimiz formundan farklı bir oyun sergilemedi. En nihayetinde her zamanki hali dediğimiz vasatın üzerine çıkmayan bir performanstan ibaret... Aurello içinse aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Gerçek bir önlibero nasıl oynar ya da oynamalıyı sahneye koydu. Sivok ve Egemenin hemen önünde her iki bekinde açıklarını görüp gerek defansı yönlendirerek gerekse kendisi defansın icine sızarak bu açıkları kapatmak suretiyle kelimenin tam manasıyla defansı "çekip çevirdi". Simao ve Q7nin tek yönlü oyunları yüzünden yıpranan kanat savunmalarının toparlanması adına bu çok mühim bir görevdi. Attığı gol futbolunun tuzu biberi oldu sadece.
Verdiği 2 asistle ve tribünlere keyif verecek 2-3 hareketle Q7 bir sekilde misyonunu tamamlamış sayılabilirdi fakat baştan sona etkisiz bir futbol sergileyen Simao için bunları söylemek pek mümkün değildi. Her ne kadar 2. yarı oyundan alınırken tribünlerin sevgi gösterisine maruz kalsa da aynı performansı gösterip oyundan  çıkan adan Holosko olsaydı sanırım bu şekilde alkış kıyamet kopmayacaktı. Bir başka merakla beklenen performans olan Fernandesin durumu ise ilk yarı olmasa da 2.yarı tatmin ediciydi.
Atığı 2 gol, pozisyonlardaki çalışkanlığı, geri dönüşleri, arzusu isteği... bunları görünce "oh ya bu adam bir başka" dedirten Almeidanın sakatlanarak oyundan çıkması tam bir şanssızlıktı. Herkes onun 442 oynayan bir takımda hedef santrfor olması gerektiğini, Beşiktaşa uygun olmadığını düşünse de, uygun toplara kavuştuğunda aslında çok üretken bir golcü olabileceğinin sinyalini verdi. Sakatlanmasından sonra oyuna dahil olan Edu ise tedirgin edici bir oyun sergiledi. Korkulan o ki sorun sadece adaptasyon değil ve büyük olasılıkla yeni bir "ne idüğü belirsiz forvet" sahibi olduk. Keşke Edu'yu değilde Pektemeği kazanmaya ve adapte etmeye çalışsak. Bu milli takım açısından da çok faydalı bir yatırım olacaktır.
Takımda sürekli forma bulan ve bunuda her maç oyun kalitelerini biraz daha arttırarak değerlendiren oyunculardan biride İsmail oldu. Bugün farklı skora rağmen defansif görevine çok sıkı bağlandı ve mümkün olduğunca yerini kaybetmeden oynadı.  Özellikle şu soldaki pozisyonda sürati yeterli olmasa bile pozisyon alması ve rakibini doğru yerde doğru şekilde durdurmasıyla " bu çocuk çok daha iyi olacak" sinyallerini verdi.
Grupta genel durum göz önüne alınırsa Maccabi muhtemelen diğer 2 deplasmanda da buna benzer mağlubiyetler alacak dolayısıyla bugünkü kazanım aslında çokta abartılacak bir puan avantajı oluşturmadı. Diğer maçta Dinamo Kievin müthiş baskılı oyununa rağmen beraberlikten fazlasını alamaması Stoke adına büyük bir kazanç sayılabilirdi. Bakalım sıradaki maçta deplasmanda Stoke karşısında nasıl bir direniş sergileyeceğiz.

11 Eylül 2011 Pazar

10.09.2011 ESES2 - BJK1 ST Süper Lig

 Uefa Eurolig  maçlarında berbat sinyaller veren takımı izledikten sonra ligin ilk maçıdır, Simao-Q7 oynayacak, ciddiye alacaklar vs. diyerek bu maçta bir silkinme bekleniyordu. Eskişehirin de bir çok değerli oyuncusunu kaybetmiş olması ümitleri arttırmış, Carvalhalin Gutiyi haklı gerekçe ile ve düzgün bir yol izleyerek kadroya almaması da takım adına olumlu bir hareket olmuştu. Fakat takımı Eskişehir karşısında (pardon takımı mı dedim?!? neyse) izledikten sonra hiçbir yönden yeni sezona hazır olmadığımızı ve bunun öyle kısa bir süre sonra düzelecek türden ufak tefek bir aksama olmadığını gördük.
Beşiktaşın kanatlardaki yıldızlarıyla üretkenlik arayışı Skibbenin bu bölgelerde 1e2 oyunuyla başlamadan bitiriyor, topla rakiplerinin üzerine giderek adam eksilten ve/veya duran top kazandıran Q7, karşısında bu baskıyı gördükçe aldığı bütün topları rakibe teslim edip geliyordu. Hatta gelmiyordu bile... Hoca bu tıkanıklığı Fernandesi kullanarak aşmak istediğinde de istediği üretkenliği yakalayamadı. Bir süre sonra farkettik ki Beşiktaş oynuyormuş gibi görünüyor fakat maçtaki pozisyonları Eskişehir yakalıyordu. Buna rağmen yenilen şanssız gol İsmailin çabasıyla ve çabukluğuyla yarattığı pozisyondan atılan golle telafi edilmiş en azından 2. devreye başlarken silkinip ipleri ele alma adına maçı dengelemişti. 2.yarının başlarında kısa bir süre de olsa Beşiktaşın "ben bu maçı kazanmak istiyorum" çabasına şahit olduk. Eskişehirse Mehmet Yıldızla yıprattığı defansın içine Batuhanı sokarak ve Velinin oyundan alınmasından sonra rahatlayan ortasahasına aldığı Telloyu onun hizmetine vererek bir hamle yaptı. Evet bu bir hamleydi, amacı vardı, sonuç vermeyebilirdi (-ki verdi) ama en azından bir mantığı vardı. Buna karşılık gol yedikten sonra Carvalhal oyuna Eduyu aldı bu Edu henüz takımdaki arkadaşlarının isimlerini mevkilerini bile bilmeyen taze bir transferdi. Zaten bi sağa koştu bi sola koştu 2 geri pas attı ve maçı tamamladı.
Maç geneline baktığımızda gol dışında Beşiktaşın aaahh! dedirtecek tek pozisyonu yok. Roland Koch gibi efsane bir kondüsyonere sahip olduğu halde takımın kondüsyonu yok. Geçen sezon temelleri atılmış ve omurgası oluşturulmuş bu kadronun artık takım gibi oynaması gerekirken sahada bir takım yok.
Neden olsun ki?
Geçen sezon mutfağa bir İtalyan aşçı almışız, adam vermiş elimize listeyi bizi pazara yollamış  kendisi de gelirken en özel soslarını almış gelmiş. Yapmış bi yemek "arkaya top atıyolar" demişiz. Başka bitane yapmış "antrenmanda çükünü avuçladı" demişiz. Aşçı "bu memlekette 60 yılından kalma yemekler yeniyo" demiş biz adama nasıl imam bayıldı yapılır onu tarif etmeye kalkmışız. En nihayetinde aşçıya yol verip tüm özel sosları ve malzemesiyle mutfakta baş başa kalmışız. Şimdi yeni bir aşçının eline bu sosları vermişiz hadi cacık yap diyoruz.  Cacık yapacaksan sana hıyar lazım. Brokoliden cacık olmaz.
Tayfur hocanın takımın başına gelmesi gelmemesi meselesi değil bu. Yarın Tayfur takımın başına geçse 2 hafta sonra yine bu futbol karşımıza çıkar. Çünkü 3 aydır boş ders kabilinde lige hazırlanmış bu takım. Çarşamba günü Maccabi maçında muhtemelen kazanacak olsada, peşinden hafta sonu Ankaragücünü yensede Beşiktaşın bu maçta verdiği görüntü yarışın içinde kalabilmek icin çok zamana ihtiyacı olduğu yönünde. Tek ümit ülke futbolunda yaşanan olaylardan diger büyük takımlarda etkilenmiş olsun ve onlarda Beşiktaş toparlanana kadar bol bol puan kaybetsin..