31 Ocak 2012 Salı

30.01.2012 Kayserispor:1 - BJK:0 ST Süper Lig

6günde oynanacak 3 maçın ilkinde memleket karlar altındayken Kayseride çıktık. Eksik oyuncular, saha ve zemin şartları ve rakibin dişli olması beni kafadan 1 puana razı etmişti. Ama bu kafadan gol yemek zorundayız anlamına gelmiyordu tabi. 47. snde kalemizde golü görmek böyle bir maçı oldukça zora soktu. Golden sonra toparlanıp sazı ele alalım dediğimiz anlarda bir türlü bunu başaramadık çünkü Kamil sağolsun ortasahada top alıp oyuna şekil verecek oyuncularımızı henüz topla buluşmuşken dilim dilim doğrayan genç Kayserili oyuncuları bundan men edecek en ufak bir tedbir almamıştı. Top kayıplarımızı hızlı toplarla özellikle Troisiyi defansın arkasına kaçırmayı başaran rakip sıkıntılı anlar yaşamamıza neden oluyordu. Diğer taraftan hala Fernandes Q7 gibi isimler topla her buluştuğunda sert müdahaleler alıyor ve özellikle Fernandesin hakeme isyanı zıvanadan çıkmaya başladığını gösteriyordu. Çok geçmeden kendisine verilmeyen adaleti kendince aramaya kalkarak ilk sarısını gördü ve devre bitmeden 2. sarıyla oyundan atıldı. Fernandes denen adamı 2 senedir izliyoruz, ilk kez bir maçta kırmızı görüyor ve ilk defa şu solda gördüğümüz gibi güçlükle zaptedilecek kadar sinirleniyor. Neden acaba?
Karşılaşmanın ilk yarısında zaman zaman gole yaklaştığımız anlar olsa da zor anlar yaşadık. Şotanın Beşiktaşı çok güzel çalıştığını ve bunun sonucunda kurduğu planın çokta güzel işlediğini gördük. İlk Kayseri maçı gibi şanssızlıklardan dem vurmak dışında bu anlamda Şotanın hakkını da teslim etmeliyiz. Takımının en golcü ismi Gökhan Ünalı yanında oturtmuş ve muhtemelen gol yemesi durumunda set hücumu yapmak için kullanmak üzere bekletmekteydi. Zira maça onla başlasa Sivok ve Egemenin kucağına teslim edecek ve sittin sene istediği pozisyonları bulamayacaktı. Onun yerine defansın en dengesiz bölgesine yani Ekremin üzerine Troisiyi salmış ve maç boyunca gerek Troisinin sürat ve becerisi, gerek Ekremin yeteneksizliği ve saçmalaması sonucu bu bölgede çok etkili olmayı başarmıştı. Diğer kanatta da bunun kadar etkili olmasa da Sefa ile pozisyonlar yakaladı ve Furkan ile Abdullahın dinamizmini Beşiktaşın oyun kurmasını engellemek için kullandı. Plan işe yaramıştı üstelik çok erken gol bulduğu halde vazgeçmeden oyunu Beşiktaşın yarı sahasında oynamaya devam ederek kalesini tehlikelerden uzak tutmuştu.
İkinci yarı Beşiktaşın en önemli ismi eksilince daha kontrollü oynayarak ve ortasahayı daha da boğarak skoru tutmayı planladı. Fakat bu devrede Beşiktaş etkili olmaya başlamıştı. Eğer Kamil kamillik yapmayıp ayan beyan gözünün önünde 2. sarıyı hakeden Kayserili Pekariki atmayı becerebilse belki de şu sıralarda tek yandığımız Fernandesin kırmızısı olacaktı. Fakat Kamil bunu da batırdığı gibi bu dakikadan sonra iyice bokunu çıkardığını farketmiş olacak hatalarını yeni hatalarla giderme çabasına girdi. Saçma sapan pozisyonlarda lehimize fauller çalıyordu ki bunlar  ilk yarı çalmadıklarının yanında çerez kalacak cinstendi. Keşke hiç içine sıçmasaydı da biz efendi efendi yenilseydik. Zira Kayseri deplasmanında alınacak mağlubiyet hiçte hazmetmesi zor bir sonuç değildi.
Nihayetinde maç içinde kamilin sinirimizi bozması dışında umutlanabileceğimiz şeylerinde olduğu bir akşamdı. En çok sevindiğim belkide geldiğinden beri ilk defa hücumda bu kadar net etkisini gördüğüm Simao oldu. İlk yarı Pektemek ve Necipe hazırladığı pozisyonlar önümüzdeki Avrupa maçları derbiler ve play-off günleri için umut vericiydi. Q7nin Fenerbahçe maçına yetişmese de Galatasaray maçında bıraktığı formuna yaklaşabileceğini umuyorum. Birde Hilbertin artık takıma geri gelmesi için dualar etmeye başladım...
Takım Perşembe Mersin Pazar Fenerbahçe ile oynayacak. Program açıklandığından beri 6 günde 3maç oynayacak olmanın verdiği rahatsızlıkla Carvalhall isyan ediyordu. Bir de üzerine hava şartları bindi ve takım maçtan sonra İstanbula dönemedi. Salı günü geri gelecek takım doğru dürüst yenileme antrenmanı yapamadan yıpranmış bir şekilde Mersin maçına çıkacak. Fernandes ve Sivokun cezalı olduğu bu maçta da muhtemelen yüksek mücadele seviyesi karşısında zorlanacak ve Pazar günü dayak yemiş bir şekilde Kadıköye gidecek. Hadi bakalım tff bu muhteşem planlamalarından dolayı hakettiğin bedduaları yükle sırtına... 

25 Ocak 2012 Çarşamba

24.01.2012 BJK:3 - Gaziantepspor:2 ST Süper Lig

Halihazırda eksik olan takımdan bir de geçen haftaki saçma kırmızıyla İsmaili kaybedince 3/4ü emanetçiden müteşekkil bir geri dörtlü ile çıkacağımız maçta rakibinde önemli eksikleri vardı. Üretkenlik sorunu yaşasak da içerdeki maçlarda bir şekilde bunun üstesinden gelmeyi başarmıştık. Bu maçta da klasik iç saha temposuyla maça başladık.  Gözler İsmailin yerine forma şansı bulan Tanjudaydı hatta rakipte onun kanadıyla fazlaca haşır neşir olmaya çalışıyordu. Fakat Tanju bölgesinde çok sırıtmamış arkada dikkatli olduğu kadar zaman zaman hücumlara da katılmaya çalışmıştı. Diğer emanetçi bek Ekrem ise işin kolayını bulmuş mümkün olduğunca arka tarafta kalarak en azından birincil vazifesini daha iyi yapmayı hedefliyordu. Maçın genelinde skor olarak geride ya da berabere olduğumuzdan özellikle 2. yarı öne yüklenince zaman zaman kendi yarı sahamızda geniş alanlar oluşmasına sebep olduk. Bunlardan birinde Cenkinde gaza gelip kaleyi yanlış terk etmesi sonucu maçın heyecanlı anları başlamış oldu. İçerde kazanma alışkanlığı kazanmış takımın böyle bir kazaya uğramaması için kalan kısa sürede zor bir iş becermesi gerekiyordu. 
Skor olarak geri düşmek artık hocaya tüm kozlarını sahaya sürme zorunluluğu hissettirmiş olacak Pektemek Necip ve Holoskoyla hamlelerini yaptı. Bu hamleler tek başına maçı çevirmiştir denemez maçın kazanılmasında en büyük faktör beraberlikten hoşnutken galibiyet golüne ulaşan Antepli oyuncuların zaman geçirme ve tempo düşürmeye yönelik hareketlere bürünmeleri olmuştu. Bu tarz bir oyunla hem kendi motivasyonlarını kaybetmiş hemde Beşiktaş oyuncularını ve tribünlerini daha agresif olmaya itmişlerdi.
Ayrıca yaptıkları zorunlu değişiklikler yüzünden kalecilerini sakatlandığı halde değiştirememeleri de çok büyük handikap olmuştu. Fakat bundan yeterince yararlanabildiğimizi söyleyemeyiz zira bu dakikalarda kaleyi bulan şutlar atmakta zorluk yaşıyorduk.  Fakat genel olarak üstün oynadığımız ve fazlaca pozisyon ürettiğimiz maçı harika bir uzatma dakikası golüyle kazanmayı becerdik.
Bu gol sonrasındaki mizansenler çok çarpıcıydı. En çok göze batan Carvalhallin sağ açık edasıyla köşe gönderine kadar attığı depar ve takımla bütünleşmesi, golün hazırlayıcısı olan Toramanın golden sonra patlamış kafasından akan kanlara aldırış etmeden yaşadığı coşkusu oldu.
Son haftalarda şanssızlığını kıran ve her maç hem gol atan hemde performansını arttıran Almeidanın bu maçta da attıkları ve kaçırdıklarıyla göz doldurduğu söylenilebilir. Fernandes ilk yarı çok sahneye çıkmasa da ikinci yarı çok fazla sorumluluk alarak harika işler yapmayı yine becerdi. Simao güzel bir asiste imza atmış olsa da hala Q7 etkisi yaratmayı becerecek forma erişemedi. Edu zaten kısıtlı olan kalitesini farklı pozisyonda oynadığı ve şanssız olduğu bu maçta da hiç gösteremedi. Orta sahanın köleleri Ernst-Veli-Necip standartlarını yine korumayı başardılar ve bir zorlu maçı daha arkamızda bıraktık. Biriken sarı kartların cezaya dönüşmeye başladığı bu haftalarda kaybettiğimiz isimlerin yerine sakatlıktan dönenleri koyabilirsek çok iyi olacak. Q7 sakatlığı sürecini puantaj olarak iyi idare ettik. Artık Avrupa maçları ve derbiler yaklaştı ideal 11imizi tekrar sahaya sürmek ve çıkışa geçmek zamanıdır...

21 Ocak 2012 Cumartesi

20.01.2012 Antalyaspor:1 - BJK:2 ST Süper Lig

Saha içinde ve saha dışında, masa başında ve perde arkasında futbolun beline beline gelen darbeler altında en azından sadece maçlar esnasında herşeyi unutup armaya odaklanalım takımımızı izleyelim diye ciddi ciddi kendimizi zorlayarak motive olmaya çalışıyoruz. Maç günü kulüpler birliğinden ve tff den gelen çeşitli açıklamalar aylardır hali hazırda içine sıçılmış tüm futbol ahlaki ve hukuki değerlerimizin biraz daha ayaklar altına alınmasına neden olmuş ve maç başlarken ne formsuz Simaonun ilk 11de olması, ne Egemenin eksikliği, ne Antalyanın yükselen grafiğini dert edecek  halimiz kalmıştı. Fakat ne olursa olsun 3 kulvarda devam etmekte olan takım bu şartlarda dahi olsa, nereye gittiği belli olmayan bir ligde dahi olsa rakipleri gibi bir şekilde puanları toplamalı ve yoluna devam etmeliydi.
Maçın ilk yarısında sahada gördüğümüz takım en az bizim kadar kafası karışmış, motivasyon güçlüğü çekmiş gibi görünmekteydi. Belki şu an ilk yarıda nelerin olmadığını ve ikinci yarıda nelerin değiştiğini konuşabiliriz, belki Almeidanın gol atmaya devam etmesini, takımın tüm eksiklere rağmen hanesine 3 puanı yazdırmasını dünden kazançlar olarak görebiliriz. Fakat ilk yarıda hakemin "göremediği" ve bu yüzden "veremediği" o gol maça dair tüm iştahımızı, tadımızı, tuzumuzu aldı götürdü. Evet bu bir hataydı ve benzerlerini yıllarca aleyhimize de yaşamış ve ne acı olduğunu gayet iyi bilen bir camiayız. Belkide sırf bu yüzden bu kadar tadımız kaçıyordu. Şimdi o dakikaya geri sarıp maçı oradan yeniden kurgulayarak devam edersek bir sürü farklı senaryolar üretebiliriz. Puan da kaybetmiş olabilirdik, maçı da kaybetmiş olabilirdik ya da çok daha rahat kazanmış da olabilirdik. Bunun önemi yok sonuçta rakibimizin buz gibi golü verilmedi ve biz bundan ziyadesiyle rahatsız olduk. Fakat doğrucu davutluk konusunda da kendimize zarar verecek boyutlara gitmenin bir alemi yok. 3 dakika uzamış bir maçın 6.uzatma dakikasında gol atarak kazanan takımların kahraman ilan edildiği bir ligde bizim kendimizi asmamız yersiz. Rakibimizin hakkını teslim ediyor olmamız bence yeterli. Sahada tüm eksikliklere ve zor şartlara rağmen -evet kötü oynayarak da olsa- 3 puanı almış kendi oyuncularımızın emeğine de çok fazla haksızlık etmemeliyiz.
Duruşuyla ve sanatıyla her zaman önünde eğildiğimiz Zeki Demirkubuz abimiz kadar abartıp "Bu galibiyete sevinen kendine Beşiktaşlı demesin.."  demesek te her birimizin boğazında bir düğüm oldu bu 3 puan.
Maç bitmek üzereyken İsmailin yaptığı hareketten sanırım oyuncularımızın da mental olarak ne kadar zor durumda olduğunu anlamalı ve onları eleştirirken biraz daha anlayışlı olmalıyız. Bezden yeni çıkmış çocukların altına işemesi gibiydi yaptırdığı penaltı ve aldığı kırmızı kart. Ona "ne yaptın İsmail" demeye çekiniyorum. Sağlık olsun evladım bir daha yapmazsın olur biter diyelim bari.

16 Ocak 2012 Pazartesi

15.01.2012 BJK:3 - Bursaspor:1 ST Süper Lig

Haftalarca takım olma yolunda ilerleyip, bunun zirvesine Stoke ve Manisa maçlarıyla çıktıktan sonra özellikle hücum bölgesinden kan kaybetmeye başlamıştık. En azından defans bloğunda istikrarı koruyor ve zorlanarak da olsa kazanmaya devam ediyorduk. Fakat ligin 2. yarısına Hilbertsiz başlayınca tehlike çanları bu bölge içinde çalmaya başlamıştı. Bursa maçından önceki son antrenmanda Sivok hiç hesapta olmayan bir sakatlık yaşayınca tehlike çanları bu bölge içinde çalmaya başladı. Zira burada Toraman oynayacaktı fakat koca hafta bu derse hiç çalışılmamıştı. Üstelik Toraman ve Egemen tarz olarak birbirine çok benzer oyuncular olmasından dolayı gerek savunmada lider oyuncu eksikliği ve gerekse öne oyundaki yetersizlikleri maça başlamadan önce en tedirgin edici sıkıntımız oldu. Kadroya baktığımızda yine kanat olmayan kanatlarla uçmaya çalışan bir kartal 11i gözümüze çarpıyordu. Neyse ki hoca toprakçılık yapmayıp henüz hiç hazır olmayan Simaoyu yanında oturtmuştu.
Maçın ilk bölümlerinde rakip kalede etkili pozisyonlar yakalamaya başladık ve yavaş yavaş kendisine Guiza muamelesi yapılan suskun golcümüzle golüde bulduk. Bu dakikalarda hatta maçın genelinde belirleyici faktör olmayı başaran Ernst ve Necip performansları dikkat çekiciydi. Ernst alıştığımız mücadele çizgisini korumakla birlikte öne doğru etkili toplar atarak pozisyonların başlangıcında yer aldı. Necip ise son haftalardaki yavan oyunundan silkinmiş bir istek ve güçle oynuyordu. İlk golü nerdeyse yoktan var etmişti. İlk yarım saatte bir çok pozisyon üretmemizde Bursa defansının dengesiz yapısı ve bireysel hatalarıda çok ön plandaydı. Aynı şekilde bizim birlikte oynama tecrübesinden yoksun savunmamız da zaman zaman büyük hatalar yapıyordu. Stoperlerimizden kaynaklanacak bu tip hatalara bir yerde hazırdık, Hilbertin yokluğunda emanetçilik yapan Ekremden de hatalar beklenebilirdi fakat haftalardır o bölgenin değişmezi olmuş hatta yeni dönemde milli takımın bankosu gözüyle bakılan İsmailin belkide Beşiktaştaki en kötü performansı beni çok şaşırttı. Hele hele sarı kart gördüğü  pozisyonda öyle amatör bir müdahalesi vardı ki kırmızı kart görse şu an hakeme değil yine ona kızıyor olurduk. 
Carvalhall kendi açısından bakıldığında tüm çaresizlikler içinde en iyi çareleri bulmaya çalıştı diyebiliriz. Hücumda daha etkili olabilmek adına ısrarla Fernandesi önde tutup ortasahanın gerisine gelmemesini istemiş olacak ki bu ilk topları daha önce alıştığımız gibi sürekli Fernandesle değil Ernstle kullanmaya çalıştık. Tüm sıkıntılara rağmen değerli bir 3 puan almayı başardık. Fakat tabi bir kısım taraftar yine mutsuz, yine öfkeli. Kendi adına sezonun belkide en iyi direncini gösteren Bursa karşısında sadece 10dk tabelada beraberlik yazmış, onun dışında 80dk maçı hep skor olarak elimizde tutmuşuz fakat Egemen maçtan sonra 3lü çektirmeye 20 dk geç gelmiş... Sezon başından beri takımın en önemli isimleri olmuş Sivok-Hilbert-Q7 yok ve buna rağmen kazasız belasız 3 puan almışız fakat Rüştü nasıl olurda topu kucaklarken topun sibobu çizgiyi geçermiş.... İşte bazılarımızın da bunun gibi "büyük" sıkıntıları var Allah onlarada tez zamanda huzur nasip etsin diyelim.
Maçta tribünlerin Ertuğrul hocaya öylesine anlamlı bir göndermesi vardı ki hocanın neden Beşiktaşta kalamadığını bir çırpıda anlatıyordu. Metalist Kharkive 4-1 yenildikten sonra "Hayat devam ediyor" diyen Ertuğrul hocaya Beşiktaşlılar "Ertuğrul üzülme, hayat devam ediyor" diyerek yıllar öncesinden kalma paslı bir kapak hediye etti. 
Geçen hafta sakatlıkların geri dönüşünü temenni ederken bunlara yeni isimlerin eklenmesi tadımızı kaçırdı. Geniş kadronun nimetleri sayesinde yenilmeden yolumuza devam etmeyi bir şekilde becerebiliyoruz. Fakat önümüzdeki günlerde artık gücümüze güç katacak geri dönüşler olmalı yoksa bu kan kaybı dayanılmaz boyutlara doğru gidecek gibi görünüyor.

12 Ocak 2012 Perşembe

11.01.2012 BJK2 - GaziantepBB1 Ziraat TK

Geçtiğimiz hafta sonu, bu sezon ilk defa canlı izleyemediğim bir maçta Ankaragücü deplasmanında 2 puan bırakıp geldik. Rakibin içinde bulunduğu zor durum ve gençlerden kurulu kadrosu hem bizi gevşetti hemde rakibi haddini bilerek oynamaya itti anlaşılan. Daha sonra tekrar yayında 2.devresini izlediğim maçta pozisyon bulmakta zorlandığımızı gördüm. Yazık ki bu maçın ardından da Almeida ipe çekilen ilk isim oldu. Son günlerde o gol kaçırdıkça felaket tellalları, yorumcu geçinen sıvamacılar her seferinde biraz daha hadlerini aşarak Almeida ya kafa göz dalmaya, sallamaya başladılar. Oysa endişe verici olan durum kaçan goller, kayıp puanlar değil, takımın kendine olan güveninin sarsılması, kazanma alışkanlığını yitirmesi, alternatif sistemlere geçiş yapamaması ve işler yolunda gitmeyince kaderine boyun eğmesi olur olsa olsa.
Kupada GBB karşısına çıkarken hem Simao, Ekrem, Toraman, Holosko gibi formasına uzak kalmış isimlerin takıma adaptasyonu sağlanabilir hemde Ernst, Sivok, Fernandes,Almeida gibi isimler dinlendirilebilir diye düşündük. Çok da yedek çıkılacak bir maç değildi. Bu sezonki kupa organizasyonunda az sayıda maçla finale ulaşıp kupayı alma ihtimali söz konusuydu ve seyirci namına sadece bayan ve çocuklar olacaktı. Bu sezon statlarda oluşturulan kadın tribünü ve daha önce Kadıköyde oynan cezalı maçta şahit olduğumuz ambiyans futbolun doğal havasını bozacak cinstendi. Bu yüzden sadece bayanlardan oluşan tribün cezası seyircisiz oynamaktan daha ağır bir ceza haline gelebilirdi. Fakat öyle bir tribün performansıyla karşılaştık ki çoğu maçta çarşı bu tempoda bir destek veremez diyebiliriz. Tribünlerdeki 3bin dişikartal o kadar şuurlu ve yaptıkları işe hakimdiler ki en ufak detayları bile kaçırmıyor ve doğru tepkileri vermekte gecikmiyorlardı. 1-0 dan sonra "2 gelsin 2" demeler, tempo düşünce "kartal gol gol" yapmalar, rakip oyuncular yerde fazla kalınca "ayağa kalkın adam gibi oynayın"lar, kapalı alt üst bağırmalar hatta beleş tepeyle siyah-beyaz yapmalar, 85te gündoğdu... tek kelimeyle apıştım. Tribün ritüeline bu kadar hakim bir bayan taraftar kitlesi herhalde dünyada yoktur.
Sahada olan bitense bu özel seyirciye yakışacak cinsten bir futbol değildi. Bu güzel insanlara daha kaliteli bir oyun seyrettirmeleri gerekirken, daha az  efor sarf edip ideal 11den daha az adamı kullanarak maçı kazanmaları gerekirken Fernandes girmeden işi halledemedik bir türlü. Bu maç kalibre olarak ölçü alınamaz belki ama beni rahatsız eden bir hava oluşmaya başladı takımda. Sezon başından beri sabırla ve gururla günbegün  takım olma yolunda adım adım ilerleyip en sonunda bu yapıya kavuşan takımda bir şeyler kaybolmaya başlamış gibi bir koku alıyorum. Değişen şeyleri düşünürsek sahaya baktığımızda son haftalarda Q7 yok ve yokluğunu fazlasıyla hissediyoruz diyebiliriz. Oysa Ordu maçında da onsuz oynadık ama üretkenlikten bu kadar uzak kalmadık. Hilbertin yokluğunda son maçlarda biraz sıkıntı yarattı diyebiliriz fakat bu tek başına takımın kimliğini değiştirecek bir fark gibi görünmüyor. Simao takıma döndü ve adapte edilmeye çalışılıyor. Takımın o yokken geldiği nokta çok farklı. O sakatlandığından bu yana takımda kimlik değişimi yaşadık daha çok mücadele eden bir takım haline geldik. Acaba onun dönüşüyle takımın mücadele kapasitesinde bir düşüş mü yaşıyoruz... Ya da bu durgunluk Tayfurun yeni pozisyonuna gelmesiyle mi başladı. Pek aklıma getirmek istemesem de sezon başından beri düşünce tarzını, kadro seçimini, oyun içi hamlelerini sürekli anladığım ve büyük ölçüde onayladığım Carvalhall son maçlarda garip şeyler yapmaya başladı. Acaba iki başlılık gibi bir sıkıntı mı söz konusu diye düşünmeden edemiyorum. Bu şekilde bir kaç kötü maç oynarsak Carvalhall çok rahat harcanacak gibi bir pozisyonda. Nasılsa stepnede Tayfur var diye bu güzel adamın tüm emeklerini tüm çabasını çok rahat silip atacaklarmış gibi bir his var içimde. Bende varsa Carvalhallde hayli hayli vardır. Belki de bu baskı yüzünden işini iyi yapamıyordur, kim bilir...
Tüm bu varsayımları yok sayarsak, takımdaki bireysel formların takıma yansıması gibi düşünürsek kaybettiğimiz gücü telafi edecek yeni kuvvetlere ihtiyacımız var. Mesela çok alternatifli olduğumuz ortasahada Aurelio yu uzunca bir süreliğine kaybettik, Necipse her geçen gün daha geriye gitmeye başladı. Elde garanti bir Ernst ve Veli var artık Alvesin bu bölgeye biraz alternatif olması lazım. Fakat bu akşam 20dk da olsa yakaladığı forma şansını lakayıt bir oyun sergileyerek değerlendiremedi. Sidnei takım seviyesinin çok uzağında Ersan döndüğünde o bölgede sıralamada 5. adam olacak dolayısıyla şu anda boşuna yer işgal ediyor bile diyebiliriz. Kanatların birinde Q7 dönecek ve formayı alacak dersek diğer kanat bu futboluyla Simaonun olamaz. Buraya Bebenin iyleşip gelmesini beklemek bir alternatif olabilir.
Kadroda aksayan sakatlanan isimleri değiştirmek alternatiflerden yararlanmak dışında klasik 433 sistemine de bir alternatif oluşturmamız lazım. Sıkı kapanan takımlar karşısında sadece Fernandesin duran toplarına sığınmak her zaman sonuç vermeyebilir. Almeida gibi güçlü bir santrforu kullanamıyoruz hatta daha da öte harcıyoruz. Kapalı takımları açmakta çok uzun yıllardır hep sorun yaşadık ve duran topları yeterince iyi kullanamamaktan dem vurduk. Artık Fernandes gibi Türk futbol kalitesinin çok üzerinde bir yetenekle bu toplarda etkiliyiz. Fakat kanat oyuncularımız çizgiye inen tipte değil ve ceza sahasına yığılmış rakiplere karşı driplingle içeri girmeye çalışan, diyagonal ortalar yapan tipte kanatlarla etkili olamıyoruz. Kadroya baktığımızda bu bölgeye alternatif olan oyuncuların hemen hepsi forvet niteliğinde oyuncular. Klasik 442nin kanat oyuncusu tipinde hiç adam kalmadı takımda. Sadece Hilbert ve İsmail kanatları bu şekilde kullanabilecek stile sahip. Onlarsa defansın vazgeçilmezleri.
Sezon ortasında bu tip arayışlara girmek doğru değil belki ya da en azından Q7 dönene kadar, Bebe ve Ersan takıma katılana kadar beklemeliyiz ama Braga maçlarına kadar takım toparlanamazsa yakaladığımız tüm güzellikleri kaybetmeye başlarız gibi bir tehlike var karşımızda.

5 Ocak 2012 Perşembe

04.01.2012 BJK:2 - Eskişehirspor:0 ST Süper Lig

10 günlük uzun aradan sonra futbola geri döndük. 3 günde bir maç yapma temposuyla hesaplarsak 3 haftadan fazla demektir bu 10 gün. Bu yüzden 10 gün de olsa bize uzun geldi. Maçın zorluk derecesini arttıracak birden fazla faktör söz konusuydu. Rakip ligde hemen altımızda play-off iddiası olan, iyi bir ilk yarı yaşamış Eskişehir, hoca değişimi ve yeni düzende forma kapma motivasyonu olan futbolcular sorun çıkarabilecek gibi görünüyordu. Öte yandan hala en iyi hücumcularımızın sakatlıktan dönmemiş olması yine mücadele ederek ve Fernandesin ipine tutunarak bir galibiyet elde edebileceğimiz ihtimallerini gösteriyordu. 
Hocanın sahaya sürdüğü 11 son maçtaki Ekremli ve Edu lu 11 oldu. Fakat bu sefer Karabük maçındaki gibi "acaba 442 mi oynatacak?" diye düşünmedik. Zira Edu ve Ekremi ileri üçlüde kenarlarda kullanacağını biliyorduk. Son maçta pekte fena görünmediklerinden hadi bakalım hayırlısı dedik. Zaman zaman bastıran sis acaba sıkıntı yaratır mı diye biraz can sıksa da allahtan fazla yoğunlaşmadı.
Veli-Ernst-Fernandes 3lü ortasahasınında etkinliğiyle oyunu kontrol etmeyi başardığımız bir ilk yarı yaşadık. Fakat rakip kaleciyi mağlup etmeyi başarmamız 2. yarıda bir korner pozisyonunda mümkün oldu. Bu dakikalardan sonra Eskişehir riskler alarak üzerimize gelmeye başladığında hocada oluşacak boş alanları doğru kullanabilecek Pektemeği sahaya sürmekte gecikmedi. Ve beklenen pozisyonlardan birinde 2. golle maçı finallemeyi bildi. Maçın kahramanı rakip kaleci olabildiyse "bu takım iş görüyor" demek herhalde yeridir. Artık klişe maçlar oynamaya başladık. Takım kazanma alışkanlığı kazandı. İsimler değişse de takım olgusu sahada iş görmeye devam edebiliyor. Futbolun bulanık olduğu şu günlere denk gelmesi şanssızlık olsa gerek. Zira bu kadar futbol dışı gündem içinde kaybolup gidiyor bu takım ve yaptıkları.
Bu günden ileriye doğru baktığımızda olası sakatlıklara karşılık sakatlıktan dönecek önemli isimler de var olacağından bu dengeyi korumayı başarabilecek gibi görünüyoruz. Sırayla Simao-Q7-Ersan-Bebe takıma dönecekler. Q7 nin bu oturmuş takıma olan katkısını sakatlanmadan önce gördük. Simao henüz bu düzeyde bir patlama yapmadı fakat deneyimi bizi avrupada ve playoffta çok daha güçlü kılacaktır. Asıl ara transfer etkisi yaratacak adam Bebe takımı hücum yönünde çok güçlendirecek gibi hissettiriyor. Zira sezon öncesindeki kamptan gelen sinyallerde bizi en çok heyecanlandıran performansın sahibiydi. Hepsini bir kenara bırakalım biz yine Fernandesin ipine tutunmaya devam edelim. Gerçekten özlediğimiz ne varsa önümüze seriyor her maç. En azından Beşiktaş maçlarında futbolun derin gündemini bir kenara bırakıp bu adamı seyretmeli ve tadını çıkarmalı. Belki Fernandesin ipinden tutarsak çıkarır bizi karanlıktan aydınlığa.