16 Ekim 2011 Pazar

15.10.2011 BJK0 - Kayseri2 ST Süper Lig

Çok sık maç yapıyoduk ondan yıpranmıştı takım..
Yok yok milli maç arasında takım temposunu kaybetti..
Aslında şike soruşturması yıprattı takımın psikolojisini..
Ya da Portekizliler çetesinin bok yemesidir bu..
Aslında hakemlerde çifte standart uygulamıyoda değil ha!
Tabi birde çok şanssızız..
Ya sakatlıklara ne demeli?
Bahanelerimiz bunlardı isteyen alsın gitsin ama ortada bir takım gerçekler de var ki yıllardır onlardan kaçıp kaçıp bu bahanelerin etrafında dönüp duruyoruz. Sadece Beşiktaş ya da sadece büyük takımlar değil. Bütün bir ülke futbolu aynı dertten muzdarip. Lig başladığından beri bütün büyük takımlar gibi Beşiktaşta kötü oynuyor. İsmiyle formasıyla alabildiği maçları alıp 10 puanı attı kenara ama kazandığı hiç bir maçta güzel oynamadı. Dün o etkisiz futbol sonunda bile galip gelebilirdi ya da en azından bir beraberlikle ayrılabilirdi sahadan.
Kaleci Toramanın burnunu kırdığında hakem çok rahat penaltı verebilirdi Skoru 1-1e getirip belki maçı çevirebilir ya da en azından o dakikaya kadar Amrabatla korakor mücadele eden Toramanı kaybetmemiş olarak maça devam edebilirdi. Antalya, Ankaragücü ve Bursa maçlarında olduğu gibi kötü oynadık ama önemli olan 3 puandı der ve dikkatlerimizi Kiev maçına  çevirebilirdik. Bu açıdan  bakıldığında yenilmek atla deve değil. Fakat olay sadece bundan ibaret değil. Genel bir kötü tablo var ortada. "Herkes, her şey değişti tek sabit kalan Başkan demek ki suçlu o" diyerek pragmatik suçlu bulma yöntemine başvurmak son yıllarda taraftarın sıkça yaptığı hatalardan biri. Bu kötü tablonun oluşmasında kulüpteki her dinamik kadar yönetimde etkili tabii ki fakat artık kulübün kendi felsefesine uymayan bir yöntemle başarı peşinde koştuğunu farketmeliyiz sanırım. Bu takım hiç bir zaman yıldızlar topluluğu olarak başarı yakalamadı. Buna yeltendiği dönemlerde ise sabır eksikliğinden bu yıldızlar topluluğuna hakim olacak teknik direktörleri harcayıp "kendi evlatlarına" döndü ve o yıldız savaşlarında "evlatlarını yedi". Schuster gittiğinden beri en büyük endişem geçen seneden kalan bu parlak mirası sevk ve idare edebilecek bir otoritenin -başkan, yönetim, menajer, hoca- yokluğunda takımın kontrolsüz bir güç haline geleceğiydi. Bugün bazı taraftarların özlemle olmasa da en azından serzeniş ile "Schuster zamanında en azından stattan evimize giderken başımız dik yürüyorduk" demesi bana derin bir aaaahhhh çektiriyor..
Kayserispor övüldüğü kadar iyi oynamadı aksine bildiğimiz Kayserispordan çok uzaktaydı. Zira karşısında mücadele gücü çok düşük ve beklenenin aksine hücum zenginliği olmayan bir Beşiktaş vardı. Buna rağmen hakem ıskalamasa belkide şu maçı kazanmadan evlerine döneceklerdi. Ama bu kadar kötü bir rakip karşısında Kayseri övgüleri alkışları ve 3 puanı yüklenip evine giden taraf oldu.  Beşiktaşta ise "Guti ile buzlar erisin kampanyası" için yanlış maç seçilmişti. Yok illa bu maç eritecek isek en azından rakibin direncinin düşeceği son yarım saatte bunu yapabilirdik. Fakat sezon başından beri her maç sonrasında kendisine "Guti niye yok" diye sorulan bir hocayı bu konuda eleştiremeyiz. Simao neden var diye sormakta ise az biraz hakkımız var sanıyorum. Dünde bundan önceki maçlarda olduğu gibi çok etkisiz bir Simao izledik. Aslında iş dönüp dolaşıp sahadaki takımın asker/komutan sınıflandırmasına tabi tutulmasına dayanıyor. Dünyaya "futbol genarali" ithal etmekle ünlü Brezilya bile artık haldır haldır koşan bir takım haline geldiyse artık şu top rakipteyken yürüyerek ortasahada dolaşan arkadaşlarla ilgili bir silkelenme zamanıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder