Çağlayan’da inşaatı tamamlanan ve herkes üzerinde yeni bir umut, yeni bir başlangıç duygusu yaratan adliyenin açılışı gerçekleşti. Avrupa'nın en büyük adliyesi olan Çağlayan adalet sarayı gerçekten de çok ihtişamlı. Hemen hemen 6 futbol sahası büyüklüğünde olan ve 16 kattan oluşan bu yapı iç dizaynıyla da insanı mest ediyor doğrusu. İstanbul'da yaşayanlar ve yolu adliyeye düşenler mutlaka görmüşlerdir hizmet verilen eski, sıkışık ve yetersiz binaları. Eskiden defterlerde tutulan tüm kayıtların teknolojinin ilerlemesiyle yerini bilgisayara bırakması sonucu herşey daha da zorlaşmaya başlamıştı. Hiçbir altyapısı olmayan adeta İstanbulun çarpık kentleşmesinin izdüşümü gibiydi adliyeler. Yine de çarpık yapılaşma İstanbulluların ister istemez alışık olduğu bir durum olduğu için adliyelerdeki bu yapılanmayı da kimse yadırgamadı herhalde. Biz hukukçular olarak bile öylesine benimsemiştik ki bu durumu şikayetlerimiz artık anlamını yitirmeye başlamıştı.
Daha üniversitede uyarmaya başlamıştı bizi hocalarımız. Hiç unutmuyorum bir derste bir hocamız “ Aman ha adliyeleri Amerikan filmlerindeki gibi sanmayın.Mezun olmadan gidin görün mutlaka.” demişti. Bu söylemi ciddiye alan var mıydı bilemem ama ben son sınıfta çalışmaya başladığım için gidip görme imkanı bulmuştum. Öylesine büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım ki izlediğim ilk duruşmanın nasıl olduğunu herhalde bu büyük şok sebebiyle hayatım boyunca unutmam imkansız. Şöyle ki, çalıştığım işyerindeki avukatımız ile ya gerçeklerle biran önce yüzleşmem ya da tamamen benim şansızlığım neticesinde Şişli de hukuk mahkemelerinin olduğu binaya gitmiştik. Şansızlığım diyorum çünkü Şişli'nin bahsettiğim binası gerçekten de İstanbul’un en kötü durumdaki adliye binalarının başında gelir. Şişli'nin sıkışık yapılaşmasına yabancı olan biri olarak gözlerim büyük güzel bir bina aramıştı. Ama beraber gittiğimiz avukat arkadaşım geldik burası deyince çok fena dumur olmuştum. Tabi ben bu şoku atlatmadan diğer şoklar ardı ardına geldi. En üst kata çıktık ama bu daha çok kaçak kat gibiydi. Tavanı alçak, basık ve havasız bir ortam düşünün. Bu ortamda son bir hevesle duruşma salonunu aradı gözlerim ve bulduğum nokta artık hayallerimin de bittiği son noktaydı. Küçücük bir oda gözünüzün önüne getirin. Hakim, katip ve mübaşirin ancak sığdığı. Kapının dışına kadar tüm yer dosyalarla dolu. Eğer Amerikan filmlerinde veya dizilerinde izleyip işte bende bu mesleği yapmalıyım diye yola çıktıysanız vay halinize yani!! Bu yaşadığımı ne aileme ne arkadaşlarıma ne de Şorombil Beye anlatmadım. Çünkü hem acınacak halimizi kimse bilmesin istedim hem de bu mesleğin hayallerde dahi olsa layık olduğu yerde durması gerektiğini düşündüm. Şimdi çok mutluyum ve gururluyum.Artık hem alt yapısı hem de ihtişamlı binası ile harika bir adliyemiz var. Darısı Kartal adliyesinin başına diyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder