29 Nisan 2011 Cuma

TESTOSTERON

Uzunca zamandır oynamakta olan (2008), nerede gözüme ilişse "şu oyunu da bir görmek lazım" dediğim ama bir türlü denk getiremediğim oyunu yıllar sonra izlemeyi başardım. Ne kadar doğru ya da etiktir bilmem ama ben tiyatro oyunlarının zaman geçtikce daha lezzetli hale geldiğini düşünenlerdenim. Gerek ekibin iletişiminin artması, gerekse reaksiyonların degerlendirilmesiyle oyun üzerinde yapılan küçük tefek rötuşlar ortaya çok daha rafine bir tad çıkarıyor. Yeni sahnelenmeye başlayan bir oyundan tek farkı sanırım ilk zamanların oyunculara verdiği heycan, gurur, orgazm duygularından kaynaklı bir coşku, motivasyon. Tiyatrocu insanlar daha iyi bilir ama "usta" oyuncu olmak bu coşkuyu ve heyecanıher tekrarda, geçen her senede kaybetmemek olsa gerek. Testosteronun "genç ustaları" bu heycanlarını bize fazlasıyla yaşattılar ve baştan sona keyifle izlediğimiz bir oyun ortaya koydular.

Sahne tasarımı "Mae West" portresi olarak yapılmış bunu oyunu izledikten sonra farkettim. Sahne perdeleri sacları duvardaki 2 ekranda verilen göz resimleri gözleri ve hemen sahnenin ortasındada dudak objesi.. vaaay be diyorum şu an ..

Oyun Polonya menşeili ve yine orada geçen bir hikaye üzerinden evrensel bir "erkeklik" özeleştirisi yapıyor hatta bunu bilimsel donelerle gözler önüne sererek zaman zaman "hayvan mıyız lan biz" bile dedirtebiliyor. İnsanı hayvani güdülerle dürtükleyen "testosteron" yüzünden erkeğin şiddete meyilini türlü tuhaf tesadüfle kan revan içinde ortaya koyuyor.

Kargaşalar zinciri, düğün günü damadın gelinden "hayır" cevabı alması ve gelinin başka birini sevdiğini söyleyerek gidip konuklardan birini öpmesiyle başlar. Kilisede çıkan arbede sonunda kahramanlarımız düğünden sonra toplanılacak olan mekânda birbirleriyle ve yaşantılarıyla başbaşa kalan baba, hukukçu, kuş bilimci, biyolog, müzisyen, garson, ve magazin gazetecisi olan 7 farklı tip erkektir. Oyun boyunca tartışma hiç bitmez. Ancak tek bir ortak nokta vardır ki o da "Kadınlar"dır.
Karakterler arasında o kadar güzel bir balans yapılmış ki hiçbir karakter diğerlerinden önde ya da arkada bırakılmamış. Fakat özellikle ilk perdede Onur Ünsal'ın muhteşem oyunculuğundan bahsetmemekte pek doğru olmaz. Ayrıca Allah'ın "sen komik olacaksın" diye yarattığı Timur Acar'a karşı ayrı bi sempatim var bunuda söylemeden edemem sanırım. Adamın default ifadesi şaşkın "hastasıyız dedeeeee"...

Oyunu dilimize bir Bayanın (Neşe Taluy Yüce) çevirmiş olmasından mı yoksa biraz üstü kapalı olsun bokunu cıkarmayalım maksadıyla mı bilmem ama erkek-erkeğe konuşmalar hele hele erkeklerin "am-göt muhabbeti" adını verdiği tarzda konuşmalar biraz daha gerçekçi olabilirdi. Genel olarak oyunun dili hiç sırıtmadı ama özellikle "garson" karakteri biraz daha faklı anlatmalıydı hikayelerini. Çevirmen bayan Varşova Üniversitesinde Leh dili ve edebiyatı dalında araştırmalar yapmış fakat bizim dilimizde cinsel ilişkiyi "karınca yuvasına girdimi" diye adlandıran bir argo yok. Belki oyunun orjinalinde vardır ama bizde yok. Bunun gibi detaylar dışında ekip işi güzel kotarıyor demek lazım.