11 Eylül 2011 Pazar

10.09.2011 ESES2 - BJK1 ST Süper Lig

 Uefa Eurolig  maçlarında berbat sinyaller veren takımı izledikten sonra ligin ilk maçıdır, Simao-Q7 oynayacak, ciddiye alacaklar vs. diyerek bu maçta bir silkinme bekleniyordu. Eskişehirin de bir çok değerli oyuncusunu kaybetmiş olması ümitleri arttırmış, Carvalhalin Gutiyi haklı gerekçe ile ve düzgün bir yol izleyerek kadroya almaması da takım adına olumlu bir hareket olmuştu. Fakat takımı Eskişehir karşısında (pardon takımı mı dedim?!? neyse) izledikten sonra hiçbir yönden yeni sezona hazır olmadığımızı ve bunun öyle kısa bir süre sonra düzelecek türden ufak tefek bir aksama olmadığını gördük.
Beşiktaşın kanatlardaki yıldızlarıyla üretkenlik arayışı Skibbenin bu bölgelerde 1e2 oyunuyla başlamadan bitiriyor, topla rakiplerinin üzerine giderek adam eksilten ve/veya duran top kazandıran Q7, karşısında bu baskıyı gördükçe aldığı bütün topları rakibe teslim edip geliyordu. Hatta gelmiyordu bile... Hoca bu tıkanıklığı Fernandesi kullanarak aşmak istediğinde de istediği üretkenliği yakalayamadı. Bir süre sonra farkettik ki Beşiktaş oynuyormuş gibi görünüyor fakat maçtaki pozisyonları Eskişehir yakalıyordu. Buna rağmen yenilen şanssız gol İsmailin çabasıyla ve çabukluğuyla yarattığı pozisyondan atılan golle telafi edilmiş en azından 2. devreye başlarken silkinip ipleri ele alma adına maçı dengelemişti. 2.yarının başlarında kısa bir süre de olsa Beşiktaşın "ben bu maçı kazanmak istiyorum" çabasına şahit olduk. Eskişehirse Mehmet Yıldızla yıprattığı defansın içine Batuhanı sokarak ve Velinin oyundan alınmasından sonra rahatlayan ortasahasına aldığı Telloyu onun hizmetine vererek bir hamle yaptı. Evet bu bir hamleydi, amacı vardı, sonuç vermeyebilirdi (-ki verdi) ama en azından bir mantığı vardı. Buna karşılık gol yedikten sonra Carvalhal oyuna Eduyu aldı bu Edu henüz takımdaki arkadaşlarının isimlerini mevkilerini bile bilmeyen taze bir transferdi. Zaten bi sağa koştu bi sola koştu 2 geri pas attı ve maçı tamamladı.
Maç geneline baktığımızda gol dışında Beşiktaşın aaahh! dedirtecek tek pozisyonu yok. Roland Koch gibi efsane bir kondüsyonere sahip olduğu halde takımın kondüsyonu yok. Geçen sezon temelleri atılmış ve omurgası oluşturulmuş bu kadronun artık takım gibi oynaması gerekirken sahada bir takım yok.
Neden olsun ki?
Geçen sezon mutfağa bir İtalyan aşçı almışız, adam vermiş elimize listeyi bizi pazara yollamış  kendisi de gelirken en özel soslarını almış gelmiş. Yapmış bi yemek "arkaya top atıyolar" demişiz. Başka bitane yapmış "antrenmanda çükünü avuçladı" demişiz. Aşçı "bu memlekette 60 yılından kalma yemekler yeniyo" demiş biz adama nasıl imam bayıldı yapılır onu tarif etmeye kalkmışız. En nihayetinde aşçıya yol verip tüm özel sosları ve malzemesiyle mutfakta baş başa kalmışız. Şimdi yeni bir aşçının eline bu sosları vermişiz hadi cacık yap diyoruz.  Cacık yapacaksan sana hıyar lazım. Brokoliden cacık olmaz.
Tayfur hocanın takımın başına gelmesi gelmemesi meselesi değil bu. Yarın Tayfur takımın başına geçse 2 hafta sonra yine bu futbol karşımıza çıkar. Çünkü 3 aydır boş ders kabilinde lige hazırlanmış bu takım. Çarşamba günü Maccabi maçında muhtemelen kazanacak olsada, peşinden hafta sonu Ankaragücünü yensede Beşiktaşın bu maçta verdiği görüntü yarışın içinde kalabilmek icin çok zamana ihtiyacı olduğu yönünde. Tek ümit ülke futbolunda yaşanan olaylardan diger büyük takımlarda etkilenmiş olsun ve onlarda Beşiktaş toparlanana kadar bol bol puan kaybetsin..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder