Şampiyonlukta -play-off sayesinde de olsa- iddialı kalabilmek için galibiyet dışında hiçbir sonucun yeterli olmayacağı GS deplasmanına Fernandesten yoksun kadrosuyla çıkacak Beşiktaşın 11i hemen hemen belliydi. GS da sıfır eksikle ideal kadrosuyla sahada yer alacaktı. Belki hoca bir sürprize imza atar Simao yerine Alves gibi herkesi şaşırtacak bir ismi sahaya sürer ya da Pektemek gibi daha dinamik bir oyuncuya yer verir diye hayal kurduysakta bu olmadı ve beklenen 11 sahada yerini aldı. İki takımdan ziyade belli bölgelerdeki oyuncu eşleşmelerinden doğacak fark macın rengini belli edecekti. Çünkü genel olarak baktığımızda ortasahada Ernst-Veli-Neciple oynayan bir Beşiktaşın karşısında bu bölgede etkili olmak imkansız gibi görünüyordu. İdeal stoperleriyle oynayacak olmasını da düşündüğümüzde Beşiktaşın savunma olarak tek zaafı 2 kanat olarak görünüyordu. GSda bu bölgelerde etkili olmaya çalıştı. Özellikle sakatlıktan yeni dönmüş İsmailin 'turist' oyunu ve önündeki Simaonun 'emekli' modu sayesinde sol kanadımızda türlü gariplikler yaşıyorduk. Derken Braga maçındaki golün benzeri bir takım acemilikler sonunda kıça başa çarpıp rakibin önüne düşen bir topla golü yedik. Bu dakikadan sonra maç Kadıköydekine benzer bir hal almaya başladı. Beraberliğin bile stratejik olarak sorun yaratmayacağı GS önde olmanın avantajıyla topu bize bırakmıştı. Fakat zaman zaman Q7nin denemeleri dışında rakip yarı sahada etkili olmayı başaramıyorduk. Devrenin sonlarına doğru zorunlu Egemen-Sidnei değişikliği hem Egemeni kaybetmek hemde Sidnei ile oynamak durumunda kalmak adına talihsizdi. Oysa Ekrem oyuna alınarak Toraman stopere çekilebilirdi.
İkinci yarıda aksamaya devam eden İsmailide oyundan almak zorunda kalan hoca bu bölgeye 'yeni nesil atom karınca' Veliyi koyarak Pektemekle hücumda biraz daha etkili olmayı düşündü. Buda bir çeşit zorunlu değişiklik sayılırdı. Bu durumda Simaonun yokluğu ve/veya 'hiçliği' ile daha uzun süre baş başa kalmak zorundaydık. Yorulan Toraman,Q7, her an kart görebilecek Necip gibi değiştirilmesi muhtemel oyuncularda maçı tamamlamak durumundaydı. Tüm bu şartlara rağmen yokluklar içinde yine yegane umut olan Q7nin hazırladığı pozisyonla beraberliği yakalamış ve akabinde 2. şutunu atan GSın 2. golüne engel olamamıştık. 2. yarıda ortasahadaki güç farkı daha çok ortaya çıkmış ve bu rakibin üzerine daha fazla gidebilmemizi sağlamıştı ve zorlaya zorlaya da olsa beraberlik tekrar yakalanmıştı. Bu dakikalardan sonra sahada fiziksel olarak zor anlar yaşayan takımını değişikliklerle tazeleyen Fatih hocaya karşı en azından son 10 dakika Simaoyu oyundan almayı bir türlü düşünmeyen Carvalhalli görüyorduk. Derken 90+ larda futbolun cilvesi ortaya çıktı... Almeidanın kafasıyla 3-2yi bulup sahada çılgınca seviniyor olacağımız saniyelerde o gol kaçmış ve dönüşünde bizim kaleye girmişti. Tekrar tekrar izlemedim ama golde faul varmış düşünceleri ağırlıkta, sorun değil.. Sorun 3 yememiz değil, 3ü atamamızdı. alacağımız 1 puanın pek bir ehemmiyeti yoktu.
Artık sezonu şampiyonluk anlamında kapattık, makul hedef olarak 2.lik koltuğunu düşünmeye başladık diyebiliriz. Sahip olduğumuz kadro bu sezon kalite ve derinlik anlamında 3günde bir maç yapmaya en rahat adapte olabilecek, omurgası gecen seneden atılmış olması nedeniyle en avantajlı kadroyken büyük ölçüde şanssızlıklar ve şu meşhur şike davası gündeminin yıpratmalarıyla bu sezonu ıskalamış oldu. Oynadığımız 4 derbi maçında da iyi oynayarak kazanamamış olmak, en azından bir kaçında kazanmış olsaydık puan olarak rakiplerle aramızın bu kadar açılmayacağını düşünmek sıkıntı verici. Fakat bu sene her şey mazur görülebilir. Yeter ki bir taraftan dışarılarda temizlikler yapılırken içeride uzun vadeli planlamalar ve temizlikler yapılsın. Yeni yönetimle birlikte ekonomisi düzene sokulmuş avrupada yakaladığı devamlılığı devam ettirecek bir klüp olmak yolunda ilerlensin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder