Galatasaray ve Fenerbahçenin puan kaybettiği haftada son haftalarda güzel oynasa da bir türlü kazanamayan Mersini konuk ediyorduk. Maç öncesinde Sivok ve Fernandesin cezalı olması nedeniyle Fernerliler iptal olsun diye bol bol dua ederken maçta yaşanacaklardan bihaberdiler tabii ki...
Mersin özellikle hücum bölgesinde çok önemli eksiklerle çıkmıştı sahaya. Bunun bir avantaja dönüşeceğinin farkında değillerdi. Çünkü haftalardır etkili futbol oynayan takım bu hafta kadro sıkıntısı nedeniyle kendi tarzının dışına çıkmış ve oyunu kendi yarısahasında kabullenen kapanan bir futbol benimsemişti. Beşiktaş ise Hilbertin dönüşünü kutluyor, Q7 yi kulübede önümüzdeki haftaya saklıyor nasılsa maçı bir şekilde alırım diye düşünüyordu.
Mersin özellikle hücum bölgesinde çok önemli eksiklerle çıkmıştı sahaya. Bunun bir avantaja dönüşeceğinin farkında değillerdi. Çünkü haftalardır etkili futbol oynayan takım bu hafta kadro sıkıntısı nedeniyle kendi tarzının dışına çıkmış ve oyunu kendi yarısahasında kabullenen kapanan bir futbol benimsemişti. Beşiktaş ise Hilbertin dönüşünü kutluyor, Q7 yi kulübede önümüzdeki haftaya saklıyor nasılsa maçı bir şekilde alırım diye düşünüyordu.
İlk yarı Mersin "hadi saldır bana" derken Beşiktaş "Fernandesim yok gelemiyorum" diyordu. Almeida Çağdaş ve Boum ikilisinin yakın markajında nefes alamaz hale gelmiş ve etrafında oynayan Edu Simao Veli buna derman olamamışlardı. Hava şartları ve 3 gün sonra oynanacak derbinin yarattığı motivasyon bozukluğunu düşünürsek böyle sıkışık tıkanık bir futbol gayet olasıydı. Fakat eşine çok nadir rastlanacak talihsizlikler baş gösterince maçın rengi değişmeye başladı. Peşpeşe Hilbert ve İsmail sakatlanarak oyundan çıkınca hem 2. yarıda Q7-Pektemek-Holosko hamlelileri zora girmiş oldu hemde mevcut kadroda hücuma en çok katkı veren 2 beki kaybetmiş olduk. Devrenin sonlarına doğru ilk defa kontraya çıkan Mersin yakaladığı 2 pozisyondan birini atarak Beşiktaş açısından işi iyice zora soktu.
Karşılaşmanın 2. yarısı başladığında manzaraya baktığımızda bu maçta olası puan kaybına zaten kafa olarak hazırdık ve artık hafta sonu oynanacak derbide ne yapacağımızı düşünmeye başlamıştık. Çünkü PFDK maça çıkmak üzereyken Fernandese +1 maç daha ceza kesmiş ve itirazımız kabul edilmezse bu maçta 2 bek kaybımızdan başka birde Fernandesi yitirmiştik. Bekleri Ekrem ve Tanjuyla idare edebileceğimizi düşünsek te Fernandesin yokluğu çok sıkıntı verecek gibiydi. Zira Mersin karşısında bile oyun kurmakta güçlükler yaşıyorduk. Sakatlıklarla hamle kabiliyeti eksilen hocanın tek bir hamle şansı kalmıştı. Onuda Q7yi oyuna alarak kullandı. Q7 geçen hafta gördüğümüz gibi formunu yitirmiş hareket kabiliyeti azalmış ve istediklerini beceremez haldeydi. Fiziksel dezavantaj yaşadığı zamanlarda rakibini alt edemeyişi onu hırslanıp serserice reaksiyonlar vermeye itiyor. Mahallenin gençlerinin maçına dalmış sarhoş abinin kendisine bacak arası atan çocuğu tokatlaması gibi saçma sapan işler yapmaktan imtina etmiyor. Dün yine böyle bir pozisyonda çok anlamsız bir hareketle kendini attırdı. İlk bakışta çok önemli 3 eksiğin yanına birde Q7 eklenmiş gibi görünse de aslında bu 3 gün sonrası için olumlu bir eksilme sayılabilirdi. Zira kötü ve formsuzda olsa Q7 varsa sahaya sürülecek ve bu haliyle katkı sağlayamayacaktı. Tıpkı bir kaç haftadır formsuz olan Alexin oynamasının Fenerin pekte işine yaramayacağı gibi...
Bu maçta çok önemli bir avantaj yakalama fırsatını tepmiş olmak belki üzücüdür ama asıl sıkıntı verici gelişme haftalardır dönse diye yolunu gözlediğimiz Hilbertin dönüşüne sevinemeden tekrar sakatlanması. Çünkü bu takımın temeli Hilbert ve Ernstin takıma monte edilmesiyle atıldı, inşaatın ilk doğru tuğlaları onlar oldu ve daha sonra o takımda Q7 ve Fernandes ışıldadı. Hilberti kaybettiğimiz günden bu yana bir türlü o çizgiye yaklaşamadık. Umarım çok kan kaybetmeden geri döner ve play-off a kadar en azından sakatlıklar açısından sorunsuz, hazır bir takım haline geliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder