Bugün 9 Şubat ve L&M 1 yaşına girdi (miş)...
Miş çünkü bana çok daha uzun bir zaman gibi geldi bu onunla yaşadığımız 1 senelik birliktelik. İlk bölümünü gördüğüm anda hissetmiştim olacakları. Fakat bu havayı yakalayacak ve değeri bilinmeden göçüp gitmesine engel olacak yeterince eş algılı kitle mevcut muydu diye endişe etmedim değil. Bir kaç bölüm sonra hayatımdaki tüm güzel şeyler için hissettiğim "hiç bitmese olmaz mı ki" açlığı hakim oldu ve her bir karesini her bir nüansını tek tek yakalayarak izlemeye başladım. Öyle ki eğer izlerken ortamda LM dışında bir konu dönüyorsa ve ben mevzuya odaklanamayacak durumdaysam kapatıp izlemiyor uygun ortam koşullarını bekliyordum. Bugün 1 sene olmuş dizi başlayalı ve hala aynı şekilde takip ediyorum.
Dizinin kendine has bir dünyası mevcut uzun uzun anlatmaya gerek yok merak eden 2-3 bölüm sabretse bu dünyanın bir parçası oluverir. Fakat kimiside Bayan Şorombil gibi dışardan bakarak " manyakmısınız siz der". Bu yüzden bilmeyenlere değil bu sözüm, sevmeyenlere sevdirmek için değil.. Bizzat Kireçburnunun o muhteşem insanlarına ve onların dünyasına dahil olmuş tüm L&M sevenlerine. #iyikidogdunLeylaileMecnun nice yıllar hep var olasın.
Bunca zamandır yazmamışsam sebebi her bir bölümü her bir mahalle sakinini (karakteri demiyorum bak okuyan dikkatini çekerim bizim için onlar bir dizi karakteri değildir asla, mesela ben Ahmet Mümtaz Taylana tweet atacak olduğumda "Ahmet abi" demem "İskender Baba" derim o derece yani, bağlantıyı yakala...) oturup uzun uzun konuşmaktan keyif almam ve hangi birini yazsam diğerine ayıp olur İsmail Abiyi sevsem Erdal Bakkalın hatrı kalır diye düşünmemdendir.
Bugün 1 yaşına girdiğini duyduğumda gerçekten garipsedim. Bir sürü anısı olan şu dizi yayınlanmaya başlayalı sadece 1 yıl mı oldu? Oysa neler geldi başımıza, türlü türlü bela, türlü türlü acı, aşk... Şu Erdal Bakkalın tertemiz şerefsizlikleri, İskender Babanın anne kurabiyesi tadını silemeyen sert bakışları... Peki içinde belkide aşkın en geride kaldığı bir Leyla ile Mecnun hikayesi olabilir miydi? Vallahi oldu bile... Ve fakat her seferinde sizi gafil avlayışı yok mu... Hani tam geyiğin dibine vurmuşken pat diye bi laf çıkıverir İsmailin ağzından, Mecnunun ağzından ve girer ud nameleri aynen şu şekil...
işte bu göğsünüzdeki sıkışma ve burnunuzdaki sızlama ile birlikte dizideki aşkın "ben buradayım" çığlığı olarak karşınıza çıkar. Bu zamanlarda yakalanırsınız suratınızdaki salak gülümsemeyle performans ortasında ebelenen Yavuz gibi...
O ki asla öyle bir insan değildir aslında...
Daha çok şöyle bir insandır Yavuz;
Gönüllerimizin yegane dostu, alemin kralı insan kalbinin süzgeçten geçmişini taşıyan siyah beyaz dünyamızın rengi İsmail abimiz... bir yıl değil bin yılda geçse o gemi mutlaka gelecek biliyoruz. Çünkü onu sen bekliyorsun...
Şu sahnede kar yağmaya başladığında fena olabiliyorsam hala bir insan kalbine sahibim demek ki diye kontrol ederim kendimi.
Çok yaşayın hepiniz.
Var olun..
ve çooooook iyi davranın kendinize ....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder