Sarı-Lacivert rakipler üçlemesinin belkide en kolay ilk ayağında kamyon devrildi. Geçtiğimiz hafta "Gutisizliğin" nelere yol açtığını gördüğümüz için bu maç öncesinde Gutinin oynamaması az da olsa endişeye sebep olmuş fakat rakibin nispeten güçsüz ve moralsiz oluşu belki bu eksikliği hissettirmez dedirtmişti. Fakat böyle bir rakip karşısında daha ayaklar kramponları ısıtmadan gol yediğinde Gutisizlik susuz kalmak gibi bir şey oluyor. Maçın bu kadar başında yenen golde bireysel ya da takım olarak yapılan hata mazur görülebilir. Fakat böyle rakipler karşısında maçın devamı çok sıkıntı verici olabiliyor. 50. sn. de golü atan Ankaragücü öyle bir topun arkasına geçti ki Beşiktaş korner kullanırken kale arkası tribününe giderler mi diye merak ettim. Her top kullanmaya çalıştığında kendi yarısahasında bekleyen rakip hızlı hücüm yapma şansını elinden alıyorsa, 2 sıra 5li duvar olarak kendi yarısahasınında yarısını parselliyorsa 3 şeye ihtiyacın vardır;
1 O kalabalık içine dikine oynayabilecek o riskli topları rakibe değil kendi hücumcularına ya da kanat oyuncularına atabilecek bir oyuncu (Guti)
2 Bu toplarla kalabalık defans içerisinde buluştuğunda sırtı dönük aldığı topu tutabilecek ve kaleye dönebilecek hücumcu (Bobo) kenarlarda buluştuğunda adam eksiltip sıfıra inerek etkili orta yapacak kanat oyuncuları (Quaresma,Simao)
3 Ceza sahası dışından çerçeveyi bulacak sert şutlar (Fernandes, Almeida) ve bunları takip edecek karambol golcüsü (Nobre)
Dakikalar daha sadece 5i gösterirken önümüzdeki tabloya baktığımızda "Bu maçta sabaha kadar gol olmaz" diyebilecek duruma gelmiştik. Elimizdeki malzemeye baktığımızda 1 ve 2. maddeleri uygulamamızı sağlayacak baş aktör Guti ve yardımcı oyunculardan Bobo, Quaresma sahada değil. Bu durumda takım olarak bu kapalı defans karşısında golü bulabilmek için 3. yola başvurabildik mi? Hayır tabiki... Almeida kapalı defans arasında sıkışıp kanada deplase oluyor Nobre forvet arkasında oynamaya "çalışıyor" tek işe yarar oldugu "karambol golcüsü" bölgesinden çok uzakta ve Fernandes hucum bolgesine fazla yaklaşamıyor. Dakikalar bu şekilde akıp giderken Schuster de ortasahada hücuma dönük pas eksikliğini görmüş, belkide burada Nobrenin 3 metre yanındaki arkadasına degilde rakibe pas atarak her topu kaptırdıgına delirmiş olacak Dk 30dan sonra Simaoyu bu bölgeye çekmeyi denedi. Fakat tatlı faullerle ve alan daraltarak yıldırılan takım bir türlü istediği pozisyonlara giremiyordu.
Takımda hücuma dönük üretkenliğin artması için Schusterin 2. yarıya müdahaleleri ile "en azından" gol pozisyonları görmeye başladık. Bunların en önemlisi sakatlıktan sonra takımdan kopan ve bir daha adapte olamayan emektar İbrahim Üzülmezi İsmaille değiştirmesi oldu. İsmail Schusterin sol bekteki 1. tercihi fakat hafta içi oynadıgı milli maç ve 4 gün sonra muhtemelen ilk 11de çıkacağı Dinamo Kiev maçını düsünerek bu "nispeten kolay" maçta onu dinlendirmek istedi. Bir başka değişiklikte Hücum bölgesinde top tutamayan sıkışıp çizgiye deplase olan Almeida yerine bu işi daha iyi yapabilecek Boboyu oyuna alması oldu. Bunun dışında Fernandesi biraz daha ileriye dönük oynatarak 2. yarıda beklenen pozisyonların gelmesini sağladı. Fakat yinede bunlar gol bulacak kadar net pozisyonlar olmadı. Top evelendi gevelendi %80 oynandı ama sonuçta "sıfır adet gol atma" başarısı gösterince yenilgi kaçınılmaz oldu.
Kimse çizgiyi geçen topumuza gol değil kararı vermedi, şutlarımız şanssızlık eseri direklerden dönmedi ve en önemlisi kimse "arkamıza top atamadı" demek ki bunlar olmadanda maç kaybedilebiliyormuş. Demek ki futbol duruma göre değişebilen, skora göre farklı gelişebilen, şartlara göre bambaşka oynanabilen bir spormuş. Kalkıp her maçtan sonra bir günah keçisi aramak ne kadar doğru biraz düşünmek lazım. Hocaya patlayanlara "Az bilenler için Schuster" başlıklı yazımı tekrar okumalarını öneririm. Orada bahsedilen "2 gün sonra işler kötü gitmeye başladığında" zamanı tam bu zamandır işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder