Fenerbahçenin yenilsede kaybedecek fazla birşeyi yokken çok şey kazandığı, Beşiktaş için ölüm kalım maçı olan ama Beşiktaşın öldüğü halde kaldığı bir maç izledik dün.
Herşey tepe taklak olmuş, kafalar darmadağın ve moraller yerlerde çıkılan bir derbi elbette Beşiktaş için silkelenme maçı olacaktı. Bu ruh hali genelde takıma "bir atımlık barut" kazandırır. Takım çıkar atışını yapar olursa 12den vurur, yok olmazsa 2. bir hamle yapması tekrar silkelenmesi çok ama çok zor olur. Çünkü çöküntünün yaratmış oldugu maç motivasyonu böyle bir şeydir. Oysa dün maç başladı ve Beşiktaş "bir atımlık barutu" elinde kala kaldı. Fenerbahçe özellikle Ekremin üzerine öyle hücumlar yapıyordu ki Beşiktaşın kafayı kaldırıp vurması mümkün olmamıştı. Dün "bir şeyler olacak" dedirten değişim 30dk dan sonra Beşiktaşın dizginleri ele gecirmeyi başarmasından sonra oldu. Bu herhangi bir maç için, her hangi bir derbi için "kafa kafaya" bir mücadele için doğal olabilir ama dünkü maçın seyrinde zaten maça motivasyonu zor olan bir Beşiktaşın 30dk baskı yedikten ve hatta 3.dk da golü yedikten sonra bunu başarabilmesi gerçekten şaşırtıcıydı.
Beşiktaş geriye düştüğü maçta her hangi bir özel kırılma anı yaşamadan yani rakip kart görmeden, sakatlık yaşamadan ya da kendi kalesine gol atmadan tamamen kendi oyununu rakibe kabul ettirmek suretiyle etkin olmuş ve "birazdan gol atıcam" demişti. Nitekim maça kötü başlayan Ekrem "kendinden beklenmeyen" bir vuruşla devreye Beşiktaşı skoru dengelemiş ve moralli olarak gönderdi. Bu motivasyonla 2. yarıya çıkan Beşiktaş o maçın başında bir türlü ateşleyemediği "bir atımlık barutunu" ateşlemiş, 2. golünü atmış ve üst üste goller kaçırmaya başlamıştı. Eminim tüm Fenerbahçeliler, hemde Aziz Yıldırım ve Aykut Kocaman dahil tüm Fenerbahçeliler dk 61de "sıçtık galiba bu maç farka gidiyo" demişlerdir. Tabi hiçbirinin aklına dk.62de yaşanacaklar gelmezdi gelemezdi. Böyle bir maçta üstelik bir takımın şampiyonluk diğerinin ölüm kalım maçı olarak gördüğü böyle bir maçta saha içi gerilim olması doğal karşılanabilir ama dün hiçte gergin bir derbi değildi oyuncular arasında önceden gördüğümüz hırlaşmalar kavgalar vs. yoktu. Yani nerden bakarsanız bakın "Beşiktaşını satan Ferrari"nin anlaşılacak, mazur görülecek kabullenilebilecek bir yanı yoktu. Pozisyon moleküllerine ayrıştırılıp incelendiğinde yorumcular hakemin kartını doğru penaltısını yanlış buldular ama klübesinde 3. bir liberosu olmayan takımda -neden?- göbekteki ikiliden birisi eksildiğinde skor değil 2-1, 3-1de olsa son yarım saatte Fenerbahçe rahatlıkla bunu çevirebilirdi. Yani hakeme "neden penaltı verdin" sorusundan önce 2 soru sorarım. Birincisi "Neden göz göre göre ceza sahasında rakibine dirsek attın Ferrari?" ikinciside "Yabancıya takılıp Sivoku klübeye almamış olabilirsin ama neden klübede genç bir libero bulundurmadın ey Schuster?" olur. Hakemin bunun dışında "şanına yakışmayan" uygulamalarıda olmuştu. Bildiğimiz Cüneyt Çakır bundan çok daha önce Lugano ve Ferrariye sarı kartlarını çıkarmış, Ekrem ve Gökhan Gönülü 2 sarıdan oyundan atmış olmalıydı. Ne olursa olsun sertlikten uzaklaşan mac Beşiktaşın avantajı olacaktı. Kendi standardının dısına cıkarak bu macta ilk defa sertliğe müsade eden hakemin bu değişik stilide anlaşılmazdı.
Dk 62den sonra motivasyonun verdiği viyagra etkisi yıkılmış bitmiş ve geriye "bir atımlık barutu ıslanmış" bir Beşiktaş kalmıştı. Bundan sonra maçın 4 5 6 olmasının artık önünde engel kalmamıştı. Yazık ki Beşiktaş ligde ilk defa Fenerbahceden bir maçta 4 gol yiyordu daha daha yazık ki aslında bu macı kendisi 4 gol atarak almak üzereydi.
İşte bunu gören ve çözebilen taraftar takımına sahip cıktı ve çokta doğru yaptı. Ölüm kalım maçında Beşiktaş "öldüğü" halde "kalmış" oldu. Tek sorun şu an tüm ülke medyası el ele vermiş Beşiktaşa saatte 4 yeni hoca getirip Schusteri ülkesine yolluyorlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder