Yine korka korka gittiğimiz bir deplasmanda umutlandık ama eli boş döndük. Geçen sene "bi araba gol yiyip" döndüğümüz Kiev deplasmanına moralsiz, keyifsiz ve sıkıntılı gidiyorken umutlarımızı takımın avrupa maçlarında daha istekli oluşuna bağlamıştık.
Maçın 11ini duyduğumda Ernst-Hilbert-Necip-Sivok-Egemen isimleri en azından mücadele seviyesini yukardaı tutacağımızı fiziksel olarak 2. yarılarda zorlanan Kiev karşısında bunun bir avantaj olabileceğini düşündüm.
Maçın ilk 20 dakikasında takım henüz yerleşmeye çalışırken, kademede inanılmaz hatalar yaptı. Biraz Sivok ve Egemenin fedakarlıkları biraz rakip forvetin beceriksizliği derken bu baskıyı atlattık ve ilk yarının son 20 dakikasında takım olarak topun arkasına geçerek daha kontrollü oynamaya başladık. Kanama durmuş tedaviye geçilmişti. Bunun için acele etmeden sabırla oynamak gerekliydi ki 2. yarıda da aynı oyun disiplinini koruyarak buna devam ettik.
Ortasahadaki pas trafiğimizin de artmasıyla daha şuurlu oynamaya başlamıştık. Belki biraz daha öne yüklensek gol bulmak mümkündü ama sonuçta gruptaki rakibimizin sahasında oynuyorduk beraberlik 1 puan almaktan daha çok 3 puan vermemek anlamına geliyordu ve stratejik olarak bu oyunu sürdüren hoca doğru bir iş yapmaktaydı. Holosko - Edu değişikliği de rakibin risk alacağını düşünüldüğünde arkada büyük boşluklar bulma ihtimali sözkonusu olacağından doğru bir hamleydi. Yani buraya kadar hocanın sahaya sürdüğü 11, maç içindeki hamleleri yerli yerindeydi. Belki Fernandes ve Veliyi 70li dakikalarda oyuna alarak direncimizi biraz daha tazeleyebilirdi ama sonuçta sahaya motive olmuş oyuncular zaten istediğini elde etmek üzereyken çok fazla müdahale etmemekte mantıklıydı. Tüm bu hesapları uzatmanın uzatmasında talihsiz bir korner golü alt üst etti ve gruptaki 2. mağlubiyeti sezondaki 2. akıllı oyunumuzun sonunda almış olduk.
Kayseri maçında takımda en çok eleştirilen konu mücadele gücünün düşük olması, rakibin çok rahat pas yapmasına oyun kurmasına müsaade etmesiydi. Ernst ve Necip li bir ortasaha farkını hemen hissettirdi. Fakat hem Fernandes hem Guti olmadığında kazanılan toplar orta sahada oyalanılarak yavaş yavaş çıkan kanatlara oynandı. Tek yönlü bu oyun anlayışında kenarlardaki Q7 ve Simaonun etkinlikleri düşük olduğunda pozisyon üretmekte imkansız hale geliyordu.
Simao Kayseri maçından sonra biraz utanmış olacak ki maç boyunca iyi niyetli bir şekilde İsmaile destek vermeye çalıştı. Q7 ise gün geçtikçe dahada etkisiz ve faydasız olmaya başladı. Artık hoca bu ikiliyide rotasyona sokarak alternatif hücum sistemleri denemeye başlamalı. Önümüzdeki maçlarda Almeida takıma geri gelecek. Bu şekilde belki eski uyumlarını tekrar yakalarlar. Öndeki üçlümüz Simao-Almeida-Q7 olarak çalışacak mı bunu da önümüzdeki günlerde görürüz. Fakat bir gerçek var ki Aurelio-Ernst-Necip 3lüsünden en az 2 si mutlaka kullanılmalı.
Rüştünün uzun süreli sakatlığında Cenk işi görecek gibi duruyor ve Toramansız göbekte ilk 2 stoper adayı Egemen ve Sivok olacak. Bu durumda yabancıya sıkışıp Hilbertten vazgeçiliyor belki ama gerekirse önden bir yabancı kesilip Hilberti sağbek olarak kullanmak şu an için güzel bir tercih olabilir. İş dönüp dolaşıp öndeki 3kardeşlere geliyor ve öyle görünüyor ki Simao ve Q7 üzerinde bir takım operasyonlar görmek yakındır.
Saha içinde olan biten ve olabilecekler bunlarken işin bir de saha dışı boyutu var. İşler tıkandıkça "yıldız" pansumanıyla mutlu olan, bu yıldızlar yara verse de onlara toz kondurmayan, bu uğurda sürekli kalan oyuncuları ve hocayı eleştirmekten geri durmayan bir taraftar profili oluşmaya başladı. Şuursuzca herkesi herşeyi tüketen bir taraftar yapısı ve sürekli bu tüketimi besleyen bir yönetim şekli... Bu endüstriyel futbol değil. Bu gerçek anlamda bir dejenerasyon.
Bu takım bu güne kadar her alanda tevazu sahibi insanlarla başarı kazandı. Artık biran önce gerçek kimliğine dönsün ve yine bildiğimiz Beşiktaş olsun. Olmaz mı?...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder