Tüm karmaşayı İstanbul da bırakıp Madrid yollarına düşülmüştü. Hafta sonu oynanan TS maçındaki 'yoklar'ı tekrar oynamayız herhalde diye umuyorduk. Egemen, Veli takıma dönecekti ve rakibinde ciddi eksikleri söz konusuydu. Hocanın 11 seçimi bir evvelki akşam şekillenmeye başladığında Velinin sol bek oynayacak olması sinyalleri de gelmeye başlamıştı. Bu sezon yaşanılan saha dışı hadiseleri yok sayarsak hiç bir şeyden çekmedik beklerden çektiğimiz kadar. Son haftalarda Ekremin çokça aforoz edilmesinden sonra Veli maç içinde zaman zaman bu bölgeye kaydırılmıştı. Veli gibi Avrupa da altyapı almış bir oyuncuya kaleye geç deseniz geçer ve elinden geleni yapar elbette. Fakat oyun stili, oyun bilgisi ve teknik yeterlikleri açısından defansın bu bölgesinde oynamaya çok da müsait bir adam değildir. Aslına bakarsanız bu bölge belkide en az yetenek isteyen, en az yaratıcılık isteyen bölge gibi görünebilir fakat burada oynama alışkanlığı olmayan bir oyuncu ne kadar yetenekli ve güçlü olursa olsun sırıtır. Geçmişten bekler hatırlarsak buradaki adamlar Takoz Recep, Ali Eren, Mustafa Doğan gibi keresteden hallice oyunculardı. Son yıllarda beklerin hücumdaki önemi arttıkça bu bölge oyuncuları biraz kıymete bindi.
Bunları düşünerek geldiğimiz maç gününde İsmailin son dakikaya kadar zorlanıp oynayamayacak olmasından dolayı Velinin sahaya sürüldüğünü görmemiz akşamdan kalma endişelerle maça başlamamıza neden oldu. Rakipte bu fırsatı fark etmiş ve fütursuzca bu bölgeye yükleniyordu. Öyle ki diğer kanatta da bir başka devşirme bek olan Toraman çalışmadığı halde sözlüye kaldırılmayan öğrenci edasıyla halinden memnun, kafasını eğmiş ders bitse de kurtulsak moduna girmişti. Veli her ne kadar elinden geleni vermeye çalışsada rakibin toplu tüfekli gelişlerinde önündeki Q7 den zerre destek almayınca gole eşdeğer pozisyonların üremesine engel olamadı. Zor anlar yaşadı, yaşadı ve goller gelmeye başladı. 1,2,3.. maçın 5e gideceğinden en ufak şüphemiz kalmamıştı.
Çok korktuğumuz Falcao pozisyon bulamıyordu, acemilik yapar dediğimiz Cenk aksine önemli kurtarışlar yapıyordu, Ernst-Necip rakibi bozmak adına canla başla çalışıyorlardı. Pektemek topu rakipten kaptığımız anlarda topla buluşabileceği alanlara hareketleniyor elinden geldiğince takımın öne doğru yaklaşması için çaba sarf ediyordu. Portekizin futbol simgelerinden olması hasebiyle hoca tarafından bir türlü adil değerlendirilemeyen Simao ise kelimenin tam anlamıyla" hiç bir bok" oynamıyordu. Fakat geldiğinden beri buna alışmış olduğumuzdan çokta yadırgamadık. Asıl umutlarımızı, hayallerimizi ve tur ihtimalimizi tarumar eden performans Q7den geldi ki sorun kötü oynaması, top kaptırması ya da pas vermemesi değildi. Adam resmen toptan kaçıyor, ekran karesinin içine bile girmiyordu. Sakatlıktan döndükten sonra yavaş yavaş fiziksel olarak toparlandığını görünce bu maçın UEFA arenası olmasını da düşündüğümüzde böyle saçma sapan bir Q7yi hiç beklemiyorduk. Carvalhall de öyle... Kim olsa çatır çatır goller ve pozisyonlar gelirken buna katlanamaz ve Q7 yi 25. dk oyundan alırdı. Fakat hoca sanırım olası bir isyan hır gür yaşanmasından endişe etmiş ve bu işi devre arasına bırakmıştı.
2. yarı biraz skordan biraz İsmailin girişinden ve birazda Simaonun artık en azından kaytarmamasından kaynaklanan bir oyun üstünlüğü yakalandı. Golde bulundu hatta biraz işler rast gitse 3-2 ye bağlayıp güle oynaya gelinebilirdi ama olmadı. Maçı 1-0 kaybedip gelsek kimse bu kadar umutsuz olmazdı oysa 3-1 ile İstanbuldaki maça çıktığımızda da ihtiyacımız olan şey aynı, 2-0. Yani mesele skor değil rakiple aramızdaki güç farkı ve aslında bizim gücümüzü sahaya yansıtamamızdan kaynaklanan güç farkı biraz umutları tüketmişti diyebiliriz.
Maç bu şekilde sonlanınca insan ister istemez daha doğru oyuncu tercihleriyle sonucun değişebilecek olması ihtimalini kurcalayıp duruyor ama Veli olmaz İsmail olurdu 3 değil 2 yerdik falan filan ...
Geriye kalan önümüzdeki hafta sahamızda karakterli bir oyunla az olan şansımızı denemek, turu geçemesek bile bu -kendimizce- uzun avrupa yolunun sonunda güzel bir veda maçı oynamak. Ligde ilk 2 şansımızda bu büyük puan farkından dolayı tur kadar zora girmiş durumda olduğundan daha fazla puan kaybetmeden play-off larda en azından bir amaç sahibi olmak durumundayız. Bu konu kulübün dev borçlarından, yeni yönetim taliplerinden tamamen bağımsız kalabilmeli. Sahadaki takımı bu işlerden kim izole eder, kim onları saha içi hedeflerine yönlendirir bilemem. Ama muhtemelen Mart sonunda yeni yönetimin teşkili ile bu daha kolay olacaktır. Hadi bakalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder