27 Mart 2012 Salı

26.03.2012 İBB:2- BJK:2 ST Süper Lig

 "Ölmüş eşek kurttan korkmaz"  edasıyla silkelenip ayağa kalkar ve gerek son lig maçlarında gerekse play-off maçlarında beklediğimiz futbolu oynar diye umduğumuz Beşiktaş yine bir "zulumpiyat" gecesi daha yaşattı bizlere. Maçtan önce "gözüm-başım ağrıyo" diye beyanlarda bulunduğu söylenen Almeida-Q7 ve İsmailin oynamayacağını duyduk. Hoca sahaya Burak Kaplanı sürerek aylardır taraftarın çok istediği bir oyuncuya şans verdi. Burak da özellikle ilk yarı en azından kendisine "iyi futbolcuymuş" dedirtecek bir oyun sergiledi.
Maçın hemen başında o saçma sapan ortamda oynamaya çok alışmış İBB mesafe tanımaksızın kaleye çok pis şutlar atıyor ve bu esnada Beşiktaşlı oyuncular dengesiz esen bu rüzgar ve akın akın üzerine yüklenen rakip karşısında maça adapte olmaya çalışıyordu. Nitekim daha 5. dakikada ne olduğunu anlamadan kalemizde golü gördük. Bunun üzerine artık ufak ufak kendine gelen takım top oynamaya da başlamadı değil. Burak uzun zamandır özlediğimiz ceza sahasına dikine "paslar" (şişirme değil bildiğin pas) izletti bize. Pektemek bir kaç pozisyonda topla kalabalık içinde buluşup çok güzel dönüşlerle hücumlar başlattı. Ve tabi Fernandes yine akıllarımızı kitleyen kalbimizi fetheden futbolunu ortaya koydu. Üzerine çok şık birde gol atarak devreyi berabere bitirmemizi sağladı. 
Skor eşitliğini yakalamaktan ziyade özellikle ilk yarının sonlarında tutturulan oyun 2. yarı için çok şeyler vadediyordu. Öyle de oldu, artık rüzgarı da arkasına alan Beşiktaş yine müthiş bir Fernandes hücumu sonunda skoru lehine çevirdi. Fakat bu İBB denen mutant takım bu sahada rüzgara karşıda oynamayı pek bir becerir olmayı başarıyordu. Geriye düştükten sonra kaleyi ablukaya aldılar ve Cenkin başarılı performansına rağmen skoru eşitlemeyi becerdiler. Bu dakikadan sonra hoca galibiyet için her şeyi yapmak amacıyla Edu-Bebe-Mehmet Akyüzü oyuna aldı. Fakat bu oyuncuların her biri ayaklarına gelen topları direk kendi başlarına kullanmaya çalışınca son 12 dakika yalan oldu gitti. Belki hiç kurcalamasak mevcut takım yüklenip aradığı golü bulacaktı ama böylesine 3 hücumcu sokup onlara topla buluşunca tek başınıza gidin gol atın demek yok eğer dememişsen bile bunun bu şekilde cereyan etmesine göz yummak büyük hataydı. Şampiyonluk hedefinden uzaklaşmış olmak, kupa ve avrupa kupalarından elenmiş olmak takımın çok hedefsiz kaldığını düşündürüyordu herkese fakat 2. olarak CL katılma hakkını elde etmenin aslında ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu nedense çoğu insan algılayamıyordu. 
Bir zamanların "Holosko sendromu" şimdilerde "Veli sendromu"na dönüşmüş, taraftar her durumu, her maçı Veli üzerinden düşünür algılar olmuştu. Bu günlerde "Sadece koşmakla topçu olunmaz" sloganı dillerden düşmez oldu. Bu maçta da 2. golü yememizden hemen önce yakaladığımız bir kontra pozisyonda net golü kaçıran Veli yine taraftarın "orgazm ünitesi" olmayı becerdi. Ömrü hayatım boyunca bir maçı tek bir isim üzerine yıkarak nasıl stres atılır, nasıl rahatlanır bilemedim, yapamadım. Büyüklü küçüklü bir çok taraftar maç esnası ve sonrasında Forzada binmiş Velinin üzerine vuruyor kırbacı. Veli - Ernst- Necip eleştiriliyor takımda onları oynatan hoca da.. Muhtemelen bunları yerden yere vuranlar o bölgede Rüştüyü, Atınçı falan izlemek istiyorlar çünkü takımın bu 3 isim dışında önlibero mevkinde hani o "koşmakla topçu olunmaz" denen eforu, çabayı ve özveriyi sergileyecek adamı yok. Acaba kendi kendilerine soruyorlar mı neden bu mevkide oynayan her oyuncudan nefret ediyoruz diye? Acaba önlibero futbolun en nankör mevkilerinden biri olmasın? 
Hadi hepsini geçtim bu takım sezon başında saçma sapan işler yaparken bir Dinamo Kiev maçıyla Ernst-Hilbert - Veli gibi isimleri sahaya sürerek yakaladığı çıkış sayesinde o "koşmak dışında da meziyetleri olan" yıldızlarından verim alabilmeyi başarmamış mıydı. Acaba "koşmakla topçu olunmaz ama koşmakla takım olunur muydu?
Takımın başarısızlığından daha çok dar perspektifleriyle osuruktan yerlere akıl kırıntılarını takan, çevresel şartları değerlendiremeyen, içinde olduğumuz yarışın adaletsizliğini düşünmeyen, bireyci isimci tüketici ve her zaman aç bir taraftar güruhunun bu renklerle iştigali şahsım adına üzüntü vericidir. Acaba kaç sezon başarısız olursak bu güruh bünyeyi terk eder ve eski zamanlardaki Beşiktaşlı profiline kavuşulur..

22 Mart 2012 Perşembe

22.03.2012 Boluspor:1 - BJK:0 Ziraat TK


GS ve TS elenmelerinden sonra son yıllarda kupada etkili olan Beşiktaş için maçın önemi dahada artmıştı. Carvalhall de bir sakatlık olmasın niyetindeydi ki bütün Portekizlileri sahaya sürmüş elinden gelen en iyi 11le oynamaya çalışmıştı. Fakat bu maç için en iyi 11 bu muydu acaba? Bunun cevabını ilk yarı sahada gezinip duran nasılsa bir şekilde gol olur tur atlar geliriz havalarında oynayan takım verdi. Boluspor Bankasyada playoffa kalmaya odaklanmış bir takım olduğundan sadece maçın hakkını vermek adına sahaya çıkmış ve açık futbol oynuyordu. Beşiktaş ilk yarı biraz baskılı oynayıp golü bulsa turu kaybetmek çokta dert olmayacaktı Bolu için. Fakat koca 45 dakikayı bu kadar lakayıt ve etkisiz geçirince 2. yarıda Boluda farklı bir stratejiye büründü. Tur geçme ihtimali düpedüz karşılarında duruyordu. 2. yarı ilk yarıdakinin aksine oyunu kitlemeye çalışan bir Bolu izledik. Beşiktaşlı oyuncular her ne kadar maçın sakata gelmekte olduğunu fark etmiş ve yüklenmeye başlamışsa da Bolunun saha içi motivasyonu artmış ve direnci yükselmişti. Maçın sonlarına doğru yediği gole karşılık veremeyen Beşiktaş son yıllarda alışık olmadığımız şekilde kupaya erken veda etti.
2 gün önce Fatih Terim kendisini maçı ciddiye almayıp bir kaç as oyuncuyu oynatmamakla suçlayan basın mensuplarına keşke bir kaçını daha oynatmasaydım diye cevap verdiğinde ona hak vermiştim. Şampiyonluk mücadelesi veren ve Kadıköyde 2-0dan maç çeviren takımdan kupa motivasyonu beklemek zordur. Aynı şekilde Bolu gibi bir alt lig takımında, bozuk zeminde Q7nin, Simaonun, Fernandesin çok iyi konsantre olup harikalar yaratmasını bekleyemezsiniz. Carvalhall belkide maçı ciddiye alayım derken en büyük hatayı bu şekilde yapmış oldu. Oysa forma için fırsat bekleyen Mehmet Akyüz, Alves, Ersan gibi isimlerle başlanabilirdi, Simao ya da Q7 yerine Burak oynayabilirdi. Bu isimler bu maçı ciddiye alır ve kendini gösterir en azından daha istekli oynardı. Ha işler istendiği gibi gitmezse kulübene dönüp baktığında yanında Q7, Fernandes, Simao otruyo olurdu ki bir önceki kupa maçında Antep Belediye karşısında benzer havadaki maçı sonradan girerek çeviren isim Fernandes olmuştu.
Hocanın bu tercih hatası eleştirilmelidir belki ama diğer taraftan şartlar ne olursa olsun Beşiktaş formasının daha bu turda kupaya veda etmesine göz yuman sahadaki ruhsuzluk çok daha fazla eleştirilmeli.
Hala daha takımın play off maçlarına damgasını vurması yönünde bir beklenti var camiada. 2.lik için kalan lig maçları ve play off maçlarına odaklanma konusunda bir "yük" ten daha kurtuldunuz hadi bakalım şimdi o "eşit şartlar" altında bize top oynayın.

20 Mart 2012 Salı

19.03.2012 BJK:4 - Manisaspor:1 ST Süper Lig

Avrupa macerası sonlandıktan sonra artık diğer takımlarla eşit yoğunlukta maç oynayacağız diye seviniyordu Carvalhall. Evet hem maç sıklığı konusundaki dezavantaj artık ortadan kalkacaktı hemde bunun yanında sakatlıktan dönen önemli oyuncular tekrar takıma katılacaktı. Ligin ilk yarısında Dinamo Kiev maçıyla başlayan takım olma gayreti ile sürekli ilerlemiş ve deplasmandaki Manisa maçıyla zirve yapmıştık. O maçtan sonra özellikle sakatlıklar sebebiyle bozulan denge bir türlü yakalanamamış ve 3 günde bir lig maçı oynandığı için bu arızalı dönemde çok fazla puan kaybedilmişti. Yine bir Manisa maçında yaşanan tüm çalkantılara rağmen bir diriliş yaşanabilirse yeni gelecek yönetiminde yaratacağı stabilite ile kalan maçlardan alacağımız puanlarla play off dönemine CL için en iddialı takım haline gelmek fırsatı vardı. 
Sakatlıktan çıkan Hilberti sahaya sürüyordu hoca ve sıkıntılı bir dönem yaşayan Q7 yerine Pektemek oynayacaktı. Maça o kadar hırslı istekli başladı ki Beşiktaş izleyen herkesin ağzından "...daha önceleri nerelerdeydiniz..." nameleri dökülüyordu. Aylardır bekleri dökülen, bırak 2 yönü sadece savunmayı bile beceremeyen takımda nihayet mal sahipleri geri gelmişti. Hilbert bu takımın temelinde yer aldığını net bir şekilde ortaya koyuyordu. Golü bulana kadar İsmail ve Hilbert sürekli atakları zenginleştirdi ve rakibi bu kadar alternatifli hücumlar altında çaresiz bıraktılar. İzlediğimiz futbol gol değil fark vadediyordu. Fakat ilk golü bulduktan sonra biraz daha itidalli oyuna yönelmemiz rakibin biraz daha fazla oyunda görünmesine sebep oldu ve dengeli bir oyun oynanmaya başlandı. Ta ki 2. yarı Q7 oyuna girene dek.. Girer girmez 5dk içinde attığı 2 golle maçın dengesini bozan Q7 artık kalan maçlarda futbola dönecek sinyalleride verdi. 
Zaten tüm maç harikalar yaratmakta olan Fernandes ise "bu renkli partide sahneye çıkıp bir iki figürde ben yapayım" dercesine öyle bir gol attı ki twittera golü yazarken resmen zevkten ellerim titriyordu. Muhteşem bir oyuncu, saha içinde inanılmaz bir konsantrasyonu var. Maçtan önce Avrpadan elenmiş olma, ligde şampiyonluk hedefinden uzaklaşmış olmanın verdiği negatif düşüncelerle veryansın edenlere, yeni yönetim gelecek takımı komple satacak diyenlere hep söylediğim birşey vardı. Rakiplerin birbirini kıracağı bu son 4 haftada tıkır tıkır puanlarımızı alıp Fenerin ensesinde play offa girersek CL biletini kapan takım biz oluruz.  Bu takım seneye şampiyonlar ligine katılma şansı kazanırsa gelecek olan yönetim kim olursa olsun takımın gücünü temelden sarsacak satışlar yapamaz ve belki de gelmiş geçmiş en iyi yabancılarımız arasında ismini sayacağımız Fernandesi 1-2 sene daha bu formayla izleyebiliriz.
Bir parantez de Simao ya açmak lazım. Geldiğinden beri ne bok oynadığı belli değil diye çok kızdığım bu adamın son 2 maçtaki farklı oyununu görmemiz lazım. Gerçekten artık sahada play back yapar gibi değil oyuna dahil oluyor ve kalitesi sebebiyle farkediliyor. Birde dün gecenin en çok taşlanan, en cok örselenen adamı Veli... Bu çocuk takımın yakaladığı çıkışın temel taşlarından biri oldu. Bu güne kadar sol bek, sol ön, ortasaha, ön libero gibi mevkilere çekti onu hoca. Elinde ne var ne yoksa sahaya döktü ama nedense son günlerde "topçu değil, adam değil" yakıştırmaları sıkça yapılmakta. Bunu söyleyenler ya Veliyi hiç canlı izlememiş ya da çok acımasız. Bunca yıldır futboldan birşey öğrendiysem "santraforu gol kaçırdığı için eleştirme, ön liberoyu canlı izlemeden eleştirme"dir.
Dün yıllardır çok yaşadığım için aşina olduğum bir lezzet vardı hem maçta hem tribünde. Hedeflerin azalmasının verdiği rahatlıktan olur bu hep. Tribünleri leş kargaları terk eder, az öz arı bir taraftar olur fakat öncekinden daha net ve etkilidir, takım haftada bir gün halı sahada oynayan iş arkadaşları gibi iştahlı ve oynadığından zevk alan bir futbol ortaya koyar. İşte o lezzet vardı dün sahada. Umarım işler bu şekilde devam eder ve playoffun en renkli takımı oluruz.

16 Mart 2012 Cuma

15.03.2012 BJK:0 - Atletico Madrid:3 UEFA E.League

Turu büyük ölçüde İspanyada bırakmış olan takımımız az da olsa kalan şansını değerlendirmek için çıktığı maça aslında fena başlamadı. İlk yarım saatte zaman zaman yaklaştığımız golü bulabilseydik belki maç boyunca heyecanımızı kaybetmeden sonuna kadar turu kovalayabilirdik. ama 25. dakikada yenen gol tüm motivasyonların bir anda buhar olup uçmasına neden oldu. Sahadaki oyuncuların tempoları, arzuları inançları bir anda sıfırlandı. Onlara kızmaya hakkımız yok çünkü bu golle tribünlerde tüm inancını kaybetti. Az olan şansımızı 20 dakika kovalamış ve orada kaçırmıştık. Artık tur anlamında bir beklentiden ziyade tırnaklarımızla kazıya kazıya geldiğimiz bu son 16dan Avrupa ya veda ederken en azından  bir galibiyet almak, olmadı berabere kalmak hedeflenmeliydi. 2 senedir Avrupa liginde topladığımız puanlarla UEFA sıralamasında yukarılara tırmandık. Bu anlamda istikrar çok önemli yani ligde işler nasıl giderse gitsin Avrupa kupalarında her sezon en az Mart ayını görmek takımın ekonomik ve tecrübe anlamında çok şey kazanmasını sağlar. Bu yüzden elenmiş olmakla birlikte içerdeki maçımızda puan alamamak kötü oldu.
Kalan maçlarda takım oyunundan ziyade yeni yönetimle başlayacak olan yeni dönemde takımın temelini oluşturacak oyuncuları  tespit etmek daha önemli. Bu akşam sahada çok iyi bir İsmail izledik. Veli, Pektemek de mücadeleleri ile bir şeyin altını çizdiler. İşler iyi giderken yıldızlar ürünü cilalar parlatır fakat işler bu geceki gibi boka sardığında İsmailler, Pektemekler, Necipler son dakikaya kadar bir gol atsak Dünya Şampiyonu olacakmışçasına mücadele eder kendini zorlar. Görünen o ki önümüzdeki dönem böyle bir takım oluşturulacak. Bu bir tercihten ziyade zaruret olduğundan bilinçli ya da bilinçsiz doğruyu bulmuş olacağız. Kulübün içerisinde bulunduğu ekonomik şartlar yüksek maliyetli oyuncuları elden çıkarmayı zorunlu kılacak. Bu durumda istesek te istemesek te daha dinamik, takım ruhu gelişmiş bir ekiple yola devam edeceğiz gibi görünüyor. Bu yüzden kalan maçlarda yeni sezonda kullanabileceğimiz oyunculara öncelik tanınmalı ve Avrupa ya Kupalarına direk katılım anlamına gelen Türkiye Kupasına odaklanılmalı.

9 Mart 2012 Cuma

08.03.2012 Atletico Madrid:3- BJK:1 UEFA E.League

Tüm karmaşayı İstanbul da bırakıp Madrid yollarına düşülmüştü. Hafta sonu oynanan TS maçındaki 'yoklar'ı tekrar oynamayız herhalde diye umuyorduk. Egemen, Veli takıma dönecekti ve rakibinde ciddi eksikleri söz konusuydu. Hocanın 11 seçimi bir evvelki akşam şekillenmeye başladığında Velinin sol bek oynayacak olması sinyalleri de gelmeye başlamıştı. Bu sezon yaşanılan saha dışı hadiseleri yok sayarsak hiç bir şeyden çekmedik beklerden çektiğimiz kadar. Son haftalarda Ekremin çokça aforoz edilmesinden sonra Veli maç içinde zaman zaman bu bölgeye kaydırılmıştı. Veli gibi Avrupa da altyapı almış bir oyuncuya kaleye geç deseniz geçer ve elinden geleni yapar elbette. Fakat oyun stili, oyun bilgisi ve teknik yeterlikleri açısından defansın bu bölgesinde oynamaya çok da müsait bir adam değildir. Aslına bakarsanız bu bölge belkide en az yetenek isteyen, en az yaratıcılık isteyen bölge gibi görünebilir fakat burada oynama alışkanlığı olmayan bir oyuncu ne kadar yetenekli ve güçlü olursa olsun sırıtır. Geçmişten bekler hatırlarsak buradaki adamlar Takoz Recep, Ali Eren, Mustafa Doğan gibi keresteden hallice oyunculardı. Son yıllarda beklerin hücumdaki önemi arttıkça bu bölge oyuncuları biraz kıymete bindi. 
Bunları düşünerek geldiğimiz maç gününde İsmailin son dakikaya kadar zorlanıp oynayamayacak olmasından dolayı Velinin sahaya sürüldüğünü görmemiz akşamdan kalma endişelerle maça başlamamıza neden oldu. Rakipte bu fırsatı fark etmiş ve fütursuzca bu bölgeye yükleniyordu. Öyle ki diğer kanatta da bir başka devşirme bek olan Toraman çalışmadığı halde sözlüye kaldırılmayan öğrenci edasıyla halinden memnun, kafasını eğmiş ders bitse de kurtulsak moduna girmişti. Veli her ne kadar elinden geleni vermeye çalışsada rakibin toplu tüfekli gelişlerinde önündeki Q7 den zerre destek almayınca gole eşdeğer pozisyonların üremesine engel olamadı. Zor anlar yaşadı, yaşadı ve goller gelmeye başladı. 1,2,3.. maçın 5e gideceğinden en ufak şüphemiz kalmamıştı.
Çok korktuğumuz Falcao pozisyon bulamıyordu, acemilik yapar dediğimiz Cenk aksine önemli kurtarışlar yapıyordu, Ernst-Necip rakibi bozmak adına canla başla çalışıyorlardı. Pektemek topu rakipten kaptığımız anlarda topla buluşabileceği alanlara hareketleniyor elinden geldiğince takımın öne doğru yaklaşması için çaba sarf ediyordu. Portekizin futbol simgelerinden olması hasebiyle hoca tarafından bir türlü adil değerlendirilemeyen Simao ise kelimenin tam anlamıyla" hiç bir bok" oynamıyordu. Fakat geldiğinden beri buna alışmış olduğumuzdan çokta yadırgamadık. Asıl umutlarımızı, hayallerimizi ve tur ihtimalimizi tarumar eden performans Q7den geldi ki sorun kötü oynaması, top kaptırması ya da pas vermemesi değildi. Adam resmen toptan kaçıyor, ekran karesinin içine bile girmiyordu. Sakatlıktan döndükten sonra yavaş yavaş fiziksel olarak toparlandığını görünce bu maçın UEFA arenası olmasını da düşündüğümüzde böyle saçma sapan bir Q7yi hiç beklemiyorduk. Carvalhall de öyle... Kim olsa çatır çatır goller ve pozisyonlar gelirken buna katlanamaz ve Q7 yi 25. dk oyundan alırdı. Fakat hoca sanırım olası bir isyan hır gür yaşanmasından endişe etmiş ve bu işi devre arasına bırakmıştı.
2. yarı biraz skordan biraz İsmailin girişinden ve birazda Simaonun artık en azından kaytarmamasından kaynaklanan bir oyun üstünlüğü yakalandı. Golde bulundu hatta biraz işler rast gitse 3-2 ye bağlayıp güle oynaya gelinebilirdi ama olmadı. Maçı 1-0 kaybedip gelsek kimse bu kadar umutsuz olmazdı oysa 3-1 ile İstanbuldaki maça çıktığımızda da ihtiyacımız olan şey aynı, 2-0.  Yani mesele skor değil rakiple aramızdaki güç farkı ve aslında bizim gücümüzü sahaya yansıtamamızdan kaynaklanan güç farkı biraz umutları tüketmişti diyebiliriz.
Maç bu şekilde sonlanınca insan ister istemez daha doğru oyuncu tercihleriyle sonucun değişebilecek olması ihtimalini kurcalayıp duruyor ama Veli olmaz İsmail olurdu 3 değil 2 yerdik falan filan ...
Geriye kalan önümüzdeki hafta sahamızda karakterli bir oyunla az olan şansımızı denemek, turu geçemesek bile bu -kendimizce- uzun avrupa yolunun sonunda güzel bir veda maçı oynamak.  Ligde ilk 2 şansımızda bu büyük puan farkından dolayı tur kadar zora girmiş durumda olduğundan daha fazla puan kaybetmeden play-off larda en azından bir amaç sahibi olmak durumundayız. Bu konu kulübün dev borçlarından, yeni yönetim taliplerinden tamamen bağımsız kalabilmeli. Sahadaki takımı bu işlerden kim izole eder, kim onları saha içi hedeflerine yönlendirir bilemem. Ama muhtemelen Mart sonunda yeni yönetimin teşkili ile bu daha kolay olacaktır. Hadi bakalım...

4 Mart 2012 Pazar

04.03.2012 BJK:1 - TS:2 ST Süper Lig

Geçen hafta sezonla ilgili zirve hedefleri tükenen Beşiktaş birde Perşembe gününe risk almayayım diye hafifi sakatları oynatmayınca. Sahada hem amaçsız hem güçsüz bir takım yer aldı. 2 bekte de stoper oynatınca sahada Sidnei-Sivok-Ersan-Toraman 4lüsüyle yer almış olduk. Bu duran toplarda çok büyük üstünlük kurmamızı sağlayacaktı tabii ki fakat kanatlardan yüklenecek rakibi durdurmakta bariz sorun yaşayacaktık. Birsürü ayağına yumuşak ve çevik adamdan kurulu TS orta sahası kısa tek toplarla cok kolay kenarlara inip yerden oynayarak rahatlıkla etkili olabilirdi ve olduda... Belki Sidnei yerine Ersanı stoper kullanmak ve Ekremi sol beke çekip önde Burak Kaplan ya da Simao oynatmak biraz daha dengeli bir kadro seçimi olabilirdi. Fakat hoca Simaonun kariyerinin o kadar büyüsünde kalmış ki geldiğinden beri ona karşı pozitif ön yargısını bir türlü üzerinden atamadı ve bu akşamda onu kulübede tutarak Atletico Madrid maçında direk sahaya süreceğinin sinyalini verdi.
Sonuçta ideal 11iyle sahadaki TS karşısında böyle bir takımla kazanmak pek beklenemezdi fakat TS da o kadar saçmalıyor o kadar hata yapıyordu ki en azından tribündeki kadın çocukların hatrına bi yenivermek hiçte fena olmazdı. İlk golü bulunca bir ara olacak gibi oldu ama bu gol bizden çok TS u toparladı ve attığının bir kaç mislini de kaçırarak 3 puanı alıp giden taraf TS oldu.
Mesele değil, kaçan göçen bir durum yok.
4 gün sonra Avrupa maçında harikalar mı yaratacağız?
Muhtemelen hayır.
Bu bir mesele midir?
O da mesele değildir... 
Asıl mesele şudur ki çok büyük bir tadilatın ortasındayız ve bu tip ufak detayları dert etmenin sırası değil. Zaten komple sökülüp atılacak parkenin üzerindeki çizikleri nasıl tamir edeceğimizi tartışmanın gereği yok. Uzun yıllardır yanlış bir mantıkla yönetilip, yanlış yöne doğru ilerledikten sonra bugün pusulaya iki fiske vurup doğru yönü bulacak bir başkan ve o yöne ilerlerken yanımızda taşımamıza gerek olmayan oyunculardan arınmış bir takım inşa edilmek üzere. Bu yüzden şimdi sakin ve sabırlı olup gerçekten kulüp için hayırlı bir gelecek planlaması yapacak, büyük hayaller değil makul hedefler izinde ilerleyecek yeni dönemin kemik ekibinin idari olarak yerini almasını beklemeliyiz.
Yönetimsel olarak net bir oluşum hali hazırda yok. Çünkü geçtiğimiz YD dönemi boyunca sadece seçim dönemlerinde sahneye çıkan muhalif liderler seçim kazanamayınca kaybolmuş ve çok ihtiyacımız olan muhalefet kanadından bizi yoksun bırakmıştır. Bu yüzden şu anda bu önemli yükü yüklenecek şuurlu, gönüllü, bilgili, uyumlu ve güçlü bir ekibin teşkil edilmesini dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Kulağa en hoş gelen oluşum Serdal Adalı altında kurulacak ve mali yapılanması tamamen Hüsnü Gürelinin ellerine teslim edilecek bir idari yapılanma.
Hepimiz hazır ve dünden razıyız ki yüksek maliyetli asortik oyuncular gidecek, zaten şu anda takımın omurgasını oluşturan, yükünü taşıyan, kahrını çeken emekçi yerli/yabancı/gurbetçi oyuncu gurubu ile uzun vadeli bir yapılanma içine girilecek. Bu bir çözüm opsiyonu değildir. Bu önümüzdeki günlerde yüzleşmek zorunda kalacağımız durumdur. Kadro yapılanmamız belki ilk bir kaç sene zirvede çok söz sahibi olmamızı zorlaştıracak ama aslolan 2 sezondur yakaladığımız Avrupa kupalarındaki devamlılığı korumak. Nasılsa sistem çalışmaya başladığında meyvalarını yemek gecikmeyecektir.
Bu gün 90+4te o dakikaya kadar sahada en çok mücadele eden oyunculardan biri olan Necip'in 100m depar atarak Burağın net gol şansına engel oluşunu izledikten sonra önümüzdeki günlerde yaşayacağımız bu dönüşüm adına güzel şeyler hissettim.
Korkacak bir şey yok gelirimiz kadar harcayacak bir yapılanma kurulacak. Bu yolda belki Q7, Almeida satılacak ve skora göre şekil değiştiren yeni model taraftarlar isyan edecek. Varsın etsin belki de bu anlamda da bir orijinale dönüş yaşamak tribünlerimiz için de hayırlı olacak.