"Ölmüş eşek kurttan korkmaz" edasıyla silkelenip ayağa kalkar ve gerek son lig maçlarında gerekse play-off maçlarında beklediğimiz futbolu oynar diye umduğumuz Beşiktaş yine bir "zulumpiyat" gecesi daha yaşattı bizlere. Maçtan önce "gözüm-başım ağrıyo" diye beyanlarda bulunduğu söylenen Almeida-Q7 ve İsmailin oynamayacağını duyduk. Hoca sahaya Burak Kaplanı sürerek aylardır taraftarın çok istediği bir oyuncuya şans verdi. Burak da özellikle ilk yarı en azından kendisine "iyi futbolcuymuş" dedirtecek bir oyun sergiledi.
Maçın hemen başında o saçma sapan ortamda oynamaya çok alışmış İBB mesafe tanımaksızın kaleye çok pis şutlar atıyor ve bu esnada Beşiktaşlı oyuncular dengesiz esen bu rüzgar ve akın akın üzerine yüklenen rakip karşısında maça adapte olmaya çalışıyordu. Nitekim daha 5. dakikada ne olduğunu anlamadan kalemizde golü gördük. Bunun üzerine artık ufak ufak kendine gelen takım top oynamaya da başlamadı değil. Burak uzun zamandır özlediğimiz ceza sahasına dikine "paslar" (şişirme değil bildiğin pas) izletti bize. Pektemek bir kaç pozisyonda topla kalabalık içinde buluşup çok güzel dönüşlerle hücumlar başlattı. Ve tabi Fernandes yine akıllarımızı kitleyen kalbimizi fetheden futbolunu ortaya koydu. Üzerine çok şık birde gol atarak devreyi berabere bitirmemizi sağladı.
Skor eşitliğini yakalamaktan ziyade özellikle ilk yarının sonlarında tutturulan oyun 2. yarı için çok şeyler vadediyordu. Öyle de oldu, artık rüzgarı da arkasına alan Beşiktaş yine müthiş bir Fernandes hücumu sonunda skoru lehine çevirdi. Fakat bu İBB denen mutant takım bu sahada rüzgara karşıda oynamayı pek bir becerir olmayı başarıyordu. Geriye düştükten sonra kaleyi ablukaya aldılar ve Cenkin başarılı performansına rağmen skoru eşitlemeyi becerdiler. Bu dakikadan sonra hoca galibiyet için her şeyi yapmak amacıyla Edu-Bebe-Mehmet Akyüzü oyuna aldı. Fakat bu oyuncuların her biri ayaklarına gelen topları direk kendi başlarına kullanmaya çalışınca son 12 dakika yalan oldu gitti. Belki hiç kurcalamasak mevcut takım yüklenip aradığı golü bulacaktı ama böylesine 3 hücumcu sokup onlara topla buluşunca tek başınıza gidin gol atın demek yok eğer dememişsen bile bunun bu şekilde cereyan etmesine göz yummak büyük hataydı. Şampiyonluk hedefinden uzaklaşmış olmak, kupa ve avrupa kupalarından elenmiş olmak takımın çok hedefsiz kaldığını düşündürüyordu herkese fakat 2. olarak CL katılma hakkını elde etmenin aslında ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu nedense çoğu insan algılayamıyordu.
Bir zamanların "Holosko sendromu" şimdilerde "Veli sendromu"na dönüşmüş, taraftar her durumu, her maçı Veli üzerinden düşünür algılar olmuştu. Bu günlerde "Sadece koşmakla topçu olunmaz" sloganı dillerden düşmez oldu. Bu maçta da 2. golü yememizden hemen önce yakaladığımız bir kontra pozisyonda net golü kaçıran Veli yine taraftarın "orgazm ünitesi" olmayı becerdi. Ömrü hayatım boyunca bir maçı tek bir isim üzerine yıkarak nasıl stres atılır, nasıl rahatlanır bilemedim, yapamadım. Büyüklü küçüklü bir çok taraftar maç esnası ve sonrasında Forzada binmiş Velinin üzerine vuruyor kırbacı. Veli - Ernst- Necip eleştiriliyor takımda onları oynatan hoca da.. Muhtemelen bunları yerden yere vuranlar o bölgede Rüştüyü, Atınçı falan izlemek istiyorlar çünkü takımın bu 3 isim dışında önlibero mevkinde hani o "koşmakla topçu olunmaz" denen eforu, çabayı ve özveriyi sergileyecek adamı yok. Acaba kendi kendilerine soruyorlar mı neden bu mevkide oynayan her oyuncudan nefret ediyoruz diye? Acaba önlibero futbolun en nankör mevkilerinden biri olmasın?
Hadi hepsini geçtim bu takım sezon başında saçma sapan işler yaparken bir Dinamo Kiev maçıyla Ernst-Hilbert - Veli gibi isimleri sahaya sürerek yakaladığı çıkış sayesinde o "koşmak dışında da meziyetleri olan" yıldızlarından verim alabilmeyi başarmamış mıydı. Acaba "koşmakla topçu olunmaz ama koşmakla takım olunur muydu?
Takımın başarısızlığından daha çok dar perspektifleriyle osuruktan yerlere akıl kırıntılarını takan, çevresel şartları değerlendiremeyen, içinde olduğumuz yarışın adaletsizliğini düşünmeyen, bireyci isimci tüketici ve her zaman aç bir taraftar güruhunun bu renklerle iştigali şahsım adına üzüntü vericidir. Acaba kaç sezon başarısız olursak bu güruh bünyeyi terk eder ve eski zamanlardaki Beşiktaşlı profiline kavuşulur..