Avrupanın sınırlarını belirleyen ülkelerin takımlarından oluşan bu grupta belkide bu sebepten çok değişik futbol tarzı olan takımlar birbiriyle eşleşti. Bu yüzden her deplasman kendine has zorluklar içeriyor. Stoke maçından önce duymuş ve liglerindeki maçlarda az biraz görmüştük eski İngiliz usulü top oynadıklarını. Fakat başımıza gelmeden durumun vahametini anlayamamıştık. Bir futbol takımı oyun planını ceza sahası hizasından taç kazanmak üzerine kurar mı arkadaş.... Biz ki defans oyuncularına kızarız riske girme taca vur diye, dün "taca atma istersen kendi kalene at" diyesimiz geldi adamların taç ile ceza sahamızı bunaltmalarından.
Maça bu "değişik" takımın hallerine ayak uydurmakta güçlük çekerek başladık. Resmen sahada ve ekranların karşısında şaşkınlık yaşıyorduk. Adamlara göbeği komple boşaltsan yine taç çizgisine gidip ordan taç kazanmaya çalışacaklardı nerdeyse. Bir an önce topu yere indirip pas trafiğiyle bu yamyamca taktiği dizginlememiz gerekiyordu. Zira adamlar kenarlardan kullandıkları taç-korner-serbest vuruş gibi pozisyonlarda ceza sahamızda terör estiriyor kimi kaleciyi yıkıyor, kimi defansı dövüyor ve Fransız hakemde "this is britania işinize gelirse" gibilerinden hiç oralı olmuyordu. Q7 ve Fernandes in oyunun mayasını tutturma çabaları 15 dk sonunda attığımız golle sağlandı. Kötü oynarken golü atmıştık hatta hemen peşinden gol yemiştik ama bu aksiyon maçın kontrolünü elimize almamızı sağladı. Devre bitene kadar sahadaki "develeri" çok güzel gütmüş onlara "evet siz 1800 lerde kuruldunuz ama bu iş artık böyle yapılıyo" şeklinde futbol nasıl oynanır göstermeye başlamıştık. Devre bitmeden bir gol yakalayabilsek bunun tuzu biberi olacaktı ama sezon başından beri en güzel futbolunu oynayan takım "eninde sonunda atıcam" sinyali verdiğinden keyfimiz yerindeydi.
İkinci yarı başladığında rakip tekrar motive olmuş ve yine üstümüze gelmeye başlamıştı. Kağıt üzerinde bu skordan rahatsız olması gereken Stoke olacağından bizim hoca da skoru bu şekilde tutsak yeter mantalitesiyle oyun planında ya da oyuncularda bir değişikliğe gitmiyordu. Fakat defansımız artık yıpranmaya başlamıştı ve adamlar 60lı dakikalarda 3 değişikliğini kısa ve top yapan türden adamları oyuna alarak kullanmış ortasahada pozisyon üretip baskıyı arttırmışlardı. Bu değişikliklere yine skorun verdiği psikolojiyle reaksiyon vermekte geciktik. Saçma sapan bir pozisyondan penaltıdan golü yediğimizde maçın bitmesine 15 dk vardı ve bu dakikadan sonra Edunun yerine alınsın diye sayıkladığımız Holosko oyuna girdi fakat Aurellonun yerine. Bu dakikalarda da etkili olmayı başarsak ta gol üretemedik. Skor belki şaşılacak bir skor değil fakat rakibin "futbol kalitesizliği" göz önüne alındığında tam tersi olması gereken bir skordu.
Maçta gözlerimiz en çok Almeidayı aradı. Aslında iyi bir Guti'yide arardı gözlerimiz ama saolsun maç esnasında kendisini özlediğimizi farketmiş olacak yeni sevgilisiyle resmini İspanyadan bir twit atarak özlemimizi dindirdi. Q7 maçlara gereken ciddiyetle çıktığında ne kadar faydalı olacağını dün herkese gösterdi. Kaptanlıktan mıdır, avrupa arenası olmasından mıdır artık bilemem ama dün saçma sapan fauller yapmayan, tehlikeli ataklarda defansına katkıda bulunan, takımı yönlendiren bir Q7 izledik. Fernandes ise ligin ve avrupa liginin sanırım en faydalı ortasaha oyuncusu. Adam bankalardaki kiralık kasa gibi ne durumda verirsen ver topu asla kaybetmiyor ve sana geri veriyor. Egemen alındığında bu kadar faydalı olacağını sanırım alanlarda tahmin etmemiştir. Dün yine kendinden büyük işler yaptı. Takımın kalanında Edu etkisiz göründü. Belki bu maçta tercih edilmemeliydi, belki sonradan alınmalıydı ama onu hiç kullanamadık ve neredeyse bu yüzden 10 kişi oynadık.
Gecenin tesellisi Kievinde Maccabi deplasmanında 1-1 berabere kalması oldu. Zor deplasmanlardan kurulu bu grupta anlaşılan o ki zirveyi içsahada puan kaptırmayan takımlar alacak. Bir başka tesellimiz ise takımın sonunda nasıl oynayabileceğini bize göstermiş olması. Artık umut kapılarını açıp salıyoruz tüm umutlarımızı sokaklara. Bu takım iş yapacak arkadaş...