Bayram ve milli takım arasıyla biraz nefes alındıktan sonra derbi ile sahalara döndük. Bayram arasında yaşanan 4-2lik gençler mağlubiyeti Beşiktaşın üzerinde bir leke gibi göründüğünden yorumcular maçın kafa kafaya geçeceğini hatta bazıları Galatasarayın daha avantajlı olduğunu söylüyordu. Fakat henüz ligde her takımın arayışları devam ederken Beşiktaş haftalardır bir kadro istikrarı yakalamış ve istikrarlı 11 ile gün geçtikçe daha etkili olmaya başlamıştı. Galatasarayda ise hala formsuz bir çok oyuncu ve yakalanamamış bir saha içi uyumu söz konusuydu.
Maçın ilk 15 dakikasına oyunu kontrol etmeye çalışan Beşiktaşa karşı 2 gol girişim şansı yakalayan taraf GS oldu. Fakat bu dakikadan sonra ilk yarıda öyle bir son yarım saat izledik ki ben Gordonlu yıllarda Fenere 5 atarken bile bu kadar fazla pozisyon bulan, bu kadar rakibini sürklase eden bir Beşiktaş izlememiştim. Kaçan pozisyonlar inanılacak gibi değildi. Maçta dengelerin bu kadar bozulmasının en büyük sebepleri agresif stili olan Melonun çok erken sarı kart görmesi, Ayhan-Q7 eşleşmesinin başarısızlıkla sonuçlanması ve Selcuk-Melo ikilisinin Veli-Ernst kadar oyunu iki yönlü oynayamaması sonucu ortasahada tüm kontrolün Beşiktaşa geçmesiydi. Kazım ve Enginin etkisiz oyunu ve Elmanderin takımla ilişkisinin kesilmesi GSı tamamen etkisiz kıldı.
Bu devrede maçın 2,3-0 bitmemiş olması GS adına çok büyük bir şanstı. Devre arası Fatih hocanın imdadına hızır gibi yetişti üstelik maç hala 0-0dı. Ayhan-Sabri hamlesini hemen yapan GSda Sabrinin girer girmez sakatlanması maçın kalanında GSı skora razı ve idareci bir futbola bürünmeye zorladı. Beşiktaş ise sezonun şut ve isabetli şut rekorunu kırmak üzere ısrarlı bir şekilde yüklenmeye devam ediyordu. Zaman zaman maçta öyle anlar oluyordu ki saha içinde GSlı oyuncular yerlerini kaybediyor, aldıkları topu tekrar Beşiktaşa veriyor kelimenin tam anlamıyla abondone oluyordu. Bu anlarda da bir türlü golün gelmemesi Musleranın geldiğinden beri en iyi maçını oynamasından ve genç stoper Semihin inanılmaz özverili oyunundan kaynaklanıyordu. Genel olarak maça çok fazla zarar vermeyen hakem yönettiği her BJK-GS maçında olduğu gibi bu maça da bir nazar boncuğu bıraktı ve Almeidanın golü ile sonuçlanan pozisyonu tartışılMAyacak bir faul ile kesti.
Fenerbahçe derbisinden sonra evinde 2. derbisinide hakettiği halde kazanamamak Beşiktaş adına çok büyük şanssızlık olsada 11. hafta sonunda artık Beşiktaş bu ligin en güçlü takımı olduğunu göstermeye başladı diyebilirz. Israrla üzerine gelinen Q7 dün 90 dakika boyunca 3 farklı oyuncuyla marke edilmeye çalısıldı. Buna rağmen yakaladığımız pozisyonların çoğunda o vardı. Evet sezon başında gerçekten çok kopuktu fakat takımın idealize edilmesi sürecinde oda kendini takıma adapte etti ve şu an belkide kariyerinde hiç oynamadığı kadar takım için faydalı oynamaya çalışıyor. Bu tarz oyunu geçmişte avrupanın büyük takımlarında oynadığında sergilemiş olsaydı sanırım biz şu an onu ligimizde değil anca youtube da seyredebilecektik. Ağzından salyalar akıtarak her maçtan sonra Q7 konuşan sığ yorumculardan gerçekten çok sıkıldık. Yatıp kalkıp öyle yapma böyle yap dediğiniz adam sizin dediklerinizi yapsa ilk yorumunuz şu olur "Türkiyede bu adamlardan çok var neden bu kadar para veriyoruz"
Herşeye ve her türlü şanssızlığa rağmen gün geçtikçe daha iyi bir Beşiktaş izliyoruz. Puan durumuna bakıp endişe etmek çok gereksiz çünkü bir sezonda dünkü kadar etkili oynanan bir maçı şanssızlıktan kaybetmek insanın bir kaç kez başına gelecek bir hadise değildir. Tüm takıma helal olsun bir derbide bu kadar üstün oynamanın gururunu yaşamak çok keyifliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder