Gurupta şanssız 2 deplasman maçından sonra artık puan kazanma zamanı gelmişti. Nasıl ve ne yolla olduğu fazlasıyla ikinci plandaydı. Bu yüzden son maçlarda yakaladığımız kadro istikrarından vazgeçmemek en azından mücadele gücü yüksek bir takımla oynama garantisi olacaktı. Ve öyle de oldu...
Artık iyice ezberlenen 11 sahada yine mücadele düzeyi yüksek bir oyun sergilemeye başladı. Özellikle ilk 15 dakika Velinin inanılmaz arzulu oyunu, sahanın her yerinde pozisyonların içinde yer alması gerçekten dikkat çekiciydi. Tabi harcadığı bu aşırı efor onu ilk yarının sonlarında biraz oyundan düşürdü. Maçın ilk yarısında çok farklı bir Q7 izledik. Son haftalarda "takım için oyna" eleştirileri ayyuka çıkan yıldız oyuncu bu maçta klasik bir sağ açık gibi oynadı. Rakibin tüm ataklarında kanadını savundu, öne çıktığında 1e1'lere bulaşmadan topu ayağından çıkardı. Yani tamda herkesin istediği uslu çocuk oldu. Evet herkesin yapmasını istediği şeyleri yapıyordu ama bu seferde o ne yapacağı belli olmayan "ters" karar ve hareketleriyle rakibi zor durumda bırakan ve hücumda etkili olmamızı sağlayan farklı oyuncuyu kaybetmiştik.
Takım rakibi özellikle orta sahada zaman zaman tamamen etkisiz hale getiriyordu. Bu baskıdan oluşan top kayıpları ile kanatlardan yüklenerek gol aradı. Fakat bir başka performansı didiklenen Simaonun isabetsiz ortaları aranan golün bir türlü gelmemesinin başka sebebiydi. Bu topları çok isabetli kullanmak zorundaydık. Çünkü Gutinin futbolla olan ilişiğinin kesilmiş olması ve takım içinde bir alternatifinin olmaması takımın göbekten oynamasını zorlaştırıyor, Veli ile bu bölgede biraz top yapmak istesek de başarılı olamıyorduk. Bu durumda kaptığımız toplarla az adamla rakibin üzerine çullanarak şans arıyorduk. Öte yandan sezon başında Fernandesli dönemlerde artık gol silahımız haline gelen duran toplar da Fernandesin "ruhani sakatlığı" ile birlikte etkisini yitirmiş ve takımın tüm gol atma olasılığını Simao ve Q7nin kanatlardan geliştireceği pozisyonlara yıkmıştı.
Bu şartlarla bile ilk yarıda gol olabilecek netlikte pozisyonlar yakalanmış fakat biraz şans biraz beceriksizlikle gol bulunamamıştı. Belki de bu yüzden maçın ikinci yarısında farklı bir Q7 izledik. Belki bu tercih değil yorgunluktan dolayı enerjisini sadece hucuma saklamasından oldu. Fakat sol kanada geçen Q7 bu bölgeden 3-4 etkili pozisyonun yaratılmasında etkili oldu. Tabi bu dönemde arkasında çılgınca mücadele eden İsmail de kahraman olmaya başlamıştı. Bugün öğrendim ki son düdükten sonra fenalaşarak yere yığılan İsmaili sedyeyle dışarı çıkarmışlar. Bu günümüz futbolunda kolay kolay rastlayamayacağımız türden bir özveri ve hırs.
Gol yoklamaları Egemenin bir kornerde rakibini de bariz altına alarak attığı golle amacına ulaştı. Bu dakikalardan sonra çok korkutucu olmasa da Kievin ataklarını izledik fakat öyle bir 93. dakika yaşandı ki sanırım bu maçın, bu sezonun, bu dönemin yıllar sonrada hatırlanacak bir pozisyonu olacak. Maçta net olarak anlamamış fakat "kesin orda akıllara zarar işler oldu" demiştik. Hakikatten aynı pozisyonda 15 saniyede hepsi kaleyi bulan 7 gol girişiminide engellemişti takım. Takım diyorum çünkü bütün takım altıpasın içinde hep beraber bu savaşı veriyordu. Maçın böylesine bir pozisyonla son bulması çok anlamlıydı. Hem takımın mücadelesini taçlandırdı hemde haftalardır son dakikalarda yaşanan kayıpların tesellisi gibi oldu.
Adım adım takım olma yolunda ilerledik ve bu maçtan sonra artık epeyi bir yol aldık diyebiliriz. Fakat ortada garip bir durum var. Geçen yıl aynı takımla Schuster inanılmaz hücum zenginlikleri yakalarken hep şunu söylemiştik; "bu takıma defans yapmayı, takım savunmasını öğretmemiz lazım". Bugün hemen hemen aynı malzemeden yeni bir takım inşa ettik ve görünen sıkıntı takımın hücum organizasyonlarında etkisiz kalması. Şimdide "bu takıma hücum yapma yeteneği kazandırmamız lazım" diyoruz. Fakat dönüp alınan sonuçlara baktığımızda mücadelenin ve savunmanın sürekli hücum düşünmekten daha iyi sonuç verdiğini görüyoruz. Takımın yarısından çoğuyla savunup 3 kişiyle gol aramak tabiiki saçma bir zihniyet ama eminim hoca bu konuya biraz kafa yorup oyunun iki yönünüde kollektif oynamak adına çareler arayacaktır. Her ne olursa olsun takımın maç kazanmasından daha ziyade mutluluk verici olan realite her maçta takım olma yolunda daha net adımlar atıldığını görmekti ve dün bu sezonun en üst seviyesini seyrettik. Ayrıca futbol kalabalığından ve futbol dışı olaylara fazlaca gömülmemizden kaçırıyoruz ama ülke futbolu açısından bu gruptan çıkmamız ve azami puan toplamamız çok önemli. Bu anlamda da dün çok güzel bir gün oldu. Bakalım yarını daha da güzel yapabilecekmiyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder